Öncelikle bu konuyu neden ele almak istedim ondan bahsetmem gerek.
Elif geçen sene 2.5 yaşlarındayken bir gün aniden “Peki senin baban nerede?” dedi. O an hala hafızamda.Parkta oturuyorduk ve ona bu soruyu sordurabilecek bir gelişme yaşamamıştık. Hiç hazırlıklı olmadığım bir şeydi ve cevap verememiştim. O günden beri aklımın bir köşesindeydi bu konuyu ona nasıl aktarabileceğim ve en önemlisi bu konuda hangi kaynak kitaplar vardı? Muhtemelen tesadüf değildi ve karşıma son dönemde öyle çok ölüm temasını işleyen kitap çıktı ki, ben de ‘Acaba bunlardan minik bir yazı mı hazırlasam?’ sorusu oluştu. Kitapları taşınma-yerleşme sürecinde kaybetmeden bir arada tutup yazıya hazırlanırken de Elifin “Diğer dedem nerede?” sorusu sıklaşmış ve benim karşıma tam da içime sinen bir kitap çıkmıştı:Dedemin Adası. Bu hikayeyi tam olarak Elife ölümle ilgili bir şeyleri açıklamak için “giriş” olarak kullanacaktım ki benim dedem ani bir şekilde öldü. Bunu yazmak bile aslında oldukça iç burkucu ve bu yazıyı yazmayı ertelememin sebeplerinden biriydi ancak dedem olsa şöyle derdi: “Doğduğuna şaşırmıyorsun da öldüğüne mi şaşırıyorsun? Haydi yaz bakalım aklındakileri…” Allah rahmet eylesin biraz aksi olsa da mantığını hep ön planda tutan biriydi ve onun için “ölüm” yaşamın zaten bir parçasıydı. Bu yazı tam da bu yüzden dedem için olsun…

“Ölüm” her ne kadar yaşamla beraber anılan bir kavram olsa da “yokluk” kavramını da temsil ettiği için olsa gerek, soğuktur ve adını anmak bile insanı ürpertir.Hakkında konuşmak öyle çok kolay değildir hatta yazmak da öyle.
Bu alandaki kaynaklara baktığımda Türkçe bir yayın göremedim. Yabancı kaynaklardaki kitaplar da “baskısı bitmiş” kategorisindeydi, bazılarına ulaşmak o yüzden biraz zamanımı aldı.
Kendimce bir sıralama yaptım ve bu sıraya göre kitaplardan, kitaplardaki “ölüm” temasının işlenişinden bahsedeceğim. Unuttuğum, gözümden kaçan veya bilmediğim kaynakları da bana siz hatırlatırsanız yorumlarda, ayrıca çok sevinirim.

1. DEDEMİN ADASI:
İçinde “dede” olduğu için torpil yapıp listenin başına koyduğumu düşünmeyin, bu kitabı ilk yazmamın en önemli sebebi, ölüm temasını çocuklara verebilmek için okuduğum en “yumuşak” kitaplardan olduğunu düşünmem.Bilmeyen bir ebeveyn bu kitabı “neşeli” bir hikaye kategorisinde değerlendirip alabilir ve okuduğu çocuğun -muhtemelen- aklında çok fazla soru işareti oluşmaz.
Sid, dedesiyle beraber keyifli bir yolculuğa çıkar ve pek neşeli bir ada görürler, tek sorun dedesinin o adada kalmak istemesidir. Sid bu durumu çok anlayamasa da eve tek başına döner ve döndüğünde dedesinden iyi olduğuna dair bir kart alır. Hikayede ima olarak bile “ölüm” verilmemiş, bir uzaklaşma durumu anlatılıyor, dedenin artık evinde olmayacağı ama bunun o kadar da kötü bir şey olmaması üzerine. Çizimlerin bu kadar canlı verilmesi, herhangi bir yerinde “umutsuzluk” işareti olmaması kitabı çok sevmeme sebep oldu.

2. BİLİAM VE BEN DÜŞÜNÜRKEN:
Bu kitabın içeriğinde ölümden bahsettiği hiç aklıma gelmemişti sadece yazarı Asa Lind olduğu için almıştım. İşlenişi Dedemin Adası’na çok benziyor. Hastalanan ve bir süre sonra vefat eden anneanne torunları için çok şey ifade etmektedir ve öldüğünde de “yokluk” yaşanmaz, hayat bir şekilde devam eder ve bu durum “acı” olarak veya “kayıp” olarak verilmez.

Kitapta yer alan görseller Bursa Çizim Atölyesi’ndeki çocuklara ait ve her birinin dokunuşunu ve hikayeyi yorumlama şeklini görebilmek mümkün.

Anneannenin çiçekleri ve beyaz örgü saçları bu hikayede en çok aklımda kalan şey oldu.


3. ELVEDA BAY MUFFİN:
Bu kitabın uzun uzun uzun zamandır baskısı yok, bana bir süre önce arkadaşım Serra yollamıştı sahafta bulup, ona da ayrıca teşekkür edeyim. (Güncelleme: Can Çocuk’tan yeni baskısı yakında çıkacakmış.)

Bay Muffin artık epey yaşlanmış bir kobay faresidir. Yaşamını dolu dolu yaşamış ve artık yolun sonuna gelmiştir.

“Çoğu insandan daha iyi bir hayatı olmuştu. Çok akıllı ve candan bir karısı. kendine ait posta kutusu olan küçük,mavi bir ev. Altı tane tüylü çocuk. Günde 3 kez olmak üzere, hayatı boyunca 7665 kez okşanma. Toplamda 728 salatalık. 2555 kucak dolusu çimen, saman ve karahindiba. Ve arada bir de mektup.”
Bay Muffin’in son günlerinde aldığı mektuplardan biri de şöyledir:

Ardından karın ağrısı çeken Bay Muffin hayata gözlerini kapar ve tüm gazeteler kobayın trajik ölüm haberinden bahseder. Kitapta buraya kadar olan kısım biraz daha “naif” iken bundan sonrasında elleri ayakları kaskatı kesilmiş bir fare görmek beni biraz düşündürdü ama İsveç Edebiyatı’nın genel yapısına baktığımızda bunun gayet doğal olduğunu düşündüm.
Çocukların gözünde bir insanın ölümü ile bir hayvanın ölümü arasında nasıl bir fark olduğunu gözlemleme şansım olmadı ama bence Elveda Bay Muffin kitabı sahafta peşine düşülecek kadar kıymetli ve özel bir kitap.  Elveda Bay Muffin…

4. ANNEM HER YERDE:
En son okuduğum kitaplardan biri oldu “Annem Her Yerde”. Çocuk kitaplarına merakım olmasa önyargıma yenik düşüp çok kasvetli göründüğü için bu kitabı almak hatta okumaktan çekinirdim. Daha kapağında yer alan görsel ile beraber insanı hüzne boğuyor. Ancak bunun tam tersi şekilde, hikayede yer alan metin (bazı yerler dışında) güzel bir noktaya değinmiş ve umut verdiren ifadeler var. Küçük bir çocuk için yaşanabilecek en trajik olaylardan birini, anne kaybını ele almış ve bununla baş etmeye çalışan küçük bir çocuğun (Yolanda’nın) annesini arayışını okuyoruz. Annesinin nerede olabileceğini çevresindekilere soruyor ve onların verdiği cevaplarla annenin kaybının “yokluk”tan ziyade “anne her yerde olabilir” cevabına götüren bir sorgulama var. Tüm bunların yanında gerçekçi dedenin Yolanda’ya annesinin mezarını gösterip “Bu çimenlerin altında toprak var. Annen işte o toprakta gömülü.” demesi duraksatma yaşatsa da devamında yer alan ifade öncülünü yumuşatıyor: “İlkbaharda bu topraktan yeni çimler ve çiçekler çıkacak. İşte o zaman anneni yeniden görür gibi olacaksın. Bir çiçekte,başını topraktan çıkaran bir kurtçukta ya da ağaçta yetişmiş lezzetli bir elmada annen tekrar hayata dönecek.”

5. ÖRDEK, ÖLÜM VE LALE:
Beni yetişkin olarak dahi en çok zorlayan kitaplardan biridir Ördek, Ölüm ve Lale. Yıllar önce kütüphanede okuduğumda etkisinde epey kalmış ancak hiçbir yerde kitabı bulamamıştım. Birkaç sene önce Ankara Kitap Fuarı’nda İletişim Yayınları’nın standında son bir adet görünce çok şaşırmış ve çok sevinmiştim. Devamlı okumak istediğim bir hikaye olduğundan değil ama kütüphanemde olmasının önemli olduğunu düşünmemden kaynaklı bu durum.

Bana İhsan Oktay Anar’ın Efrasiyab’ın Hikayeleri’ni anımsatmasının sebebi Ölüm’ün “canlı” bir şekilde hikayede gezinmesi. Bunun yarattığı tedirginliğin yanında aslında görmesek bile bu ihtimalin yaşamda zaten olduğunu yüzümüze çarpması beni düşündürdü. Bu hikayede yer alan Ölüm /Azrail çizimini biraz sert bulsam da aslında belki sadece bizim yüklediğimiz anlamlardan ötürü bu kitaplara ve çizimlere pek sıcak yaklaşamadığımızı da fark etmemi sağladı. Okul öncesi kategorisinde düşünmek için bence biraz ağır bir kitap olsa da bu kitabın rahatlıkla okunduğu çocukları da gördüğüm için buraya eklemek istedim.

Aşağıda yer alan kitaplar “okul öncesi” kategorisinde değiller ama 7 yaş ve üzeri çocuklar için seçenek olabileceğini düşündüm.

6. BEN’İN GEMİSİ

Bu kitabın da içeriğinde “ölüm” olabileceği hiç aklıma gelmemişti, okuyunca şaşırdım hatta. Kapak görseline bakınca içerisinde farklı bir maceranın yaşanacağına ihtimal veriyorsunuz. Giel gayet sıradan bir çocuk olsa da ailesinde pek sıradan olmayan bir durum var, birincisi abisi Ben’in bir trafik kazasında ölmüş olması ikincisi de Ben’in mezarının evlerinin bahçesinde olması. Bu durum komşuları tarafından pek hoş karşılanmaz ancak Giel’in babasının her türlü zor duruma karşı bir çözümü vardır. Bu hikayede Giel önemli bir karakter, onun yaşadıklarına olan yaklaşımı, duruşu, hisleri biraz daha olgun iken; babasının bir tür kabullenememe hali açıkçası okurken beni üzdü. Daha çok yaşlıların, hasta olanların ölümleri hakkında bir şeyler duymaya, okumaya alışkınız sanırım evlat kaybını farklı bakış açılarından okumak değişik bir tecrübe oldu. Hikayede annenin varlığı biraz daha “dışarıda” bırakılmış, belli ki anne bu acıyla kendi yöntemleri ile baş etmeye çalışıyor. Baba da öyle ama… Ama’sını size bırakayım. Hüzünlü bir hikaye olmasa da düşündürücü çok fazla noktası var.

7. YAŞAM VE ÖLÜM (ÇITIR ÇITIR FELSEFE)

Brigitte Labbe’nin Çıtır Çıtır Felsefe serisini çocukken okumuş olmayı isterdim, şimdi de çok geçmiş sayılmam belki 🙂
Yaşam ve Ölüm kitabında da öncelikle “yaşam döngüsü” kavramından bahsediyor Labbe ve bunun ne kadar doğal bir süreç olduğundan.
“Neden ölürüz?” sorusunun cevabı da bu açıdan oldukça basit; “Değişen, büyüyen, yeşeren her şey; canlı her şey ölür. Bunu söylemek tuhaf ama yaşadığımız için ölürüz.”
Kitabın sonunda yer alan “Ölüm, çaba göstermemizi sağlar.”ifadesini çok sevdim. Ölüm olmasaydı belki her şeyi erteleyecek ve yapacaklarımızı hep bir sonraki güne bırakacaktık.
“O halde gerçek soru, ‘Neden ölürüz?’ değil, ‘Nasıl yaşamalıyız?’ sorusudur diyor Brigitte Labbe, ona hak vermemek imkansız değil mi?

8. NEDEN VARIM? (FİLOZOF ÇOCUK)

“İnsan neden var?”, “Niçin yaşıyoruz?”, “Neden ölüyoruz?” soruları eşliğinde yeniden sorgulama yaptıran, bu kavramlara farklı bakış açılarıyla yaklaşan bir kaynak kitap.

Sizce, İnsan neden var? 

Aklımda çocuk kitapları ile ilgili bir yazı varken şunu düşündüm, “Peki nasıl yapmalı? Bir çocuğa bu kavramı nasıl vermeli?” Aklında olmayan bir çocuk durduk yere “ölüm”kavramı ile tanıştırılmalı mı, neyi nasıl yapmalı derken aklıma 2 uzmandan görüş almak geldi.

MİNİK BİR SÖYLEŞİ:

Sorularıma kısa sürede detaylı bir şekilde yanıt veren Uzman Klinik Psikolog Büşra Tarçalır Erol ile Psikolojik Danışman Esra Dilara Tümöz’e çok teşekkür ederim.

Ölüm konusu gibi soyut kavramlar henüz sadece somut dönemde olan çocuklara sizce nasıl aktarılmalı? Başından böyle bir şey geçmemiş bir çocuğa “hazırlık” olsun diye verilmeli mi yoksa kafa karıştırma ihtimali düşünülüp vaz mı geçilmeli? 

B.T: Henüz ölüm kavramıyla tanışmak durumunda kalmamış bir çocuğa ölümün anlatılması gereksiz bir kaygı yaratmak anlamına gelebilir. Ölümün kendisini anlatmak zaten zordur, bir de üstüne varsayımsal olarak “hepimizin bir gün öleceği” türünde bilinmezlik yaratmak çocuğun zihnini bulandırır. Söylendiğinde yakınlarını kaybetme kaygısı ağır basmaya başlar ve ölümün etrafınızdakiler için tam olarak nasıl geleceğini siz bile bilmezken, somut dönemdeki bir çocuğa anlatmanız çok daha zor olur. Nedir ölümün belirleyicisi ve hangi sırayla neye göre ölürüz? Yaşlılık ilk akla gelen ölçüt olsa da, çocuğunuza ilk yitireceği kişilerin eğer hala hayattalarsa büyük anne/babaları olacağını söylemek de tuhaf olacaktır. Çocukların ölüm kavramıyla tanışmaları evcil hayvan kaybıyla da olabilir, sevdiği birini kaybetmesiyle de. Er ya da geç ölümü sorgulayacağı yaş gelecektir, bunun için çocukları “hazırlıklı” kılmamız gerekmez.

E.D:  Çocuklar bu kavramla karşılaşmış olsalar bile, ölümün tam olarak ne ifade ettiğini bilmezler. Dillerinde, oynadıkları oyunlarda, girdikleri rollerde “ölüm, ölmek” vardır. Ancak bu oyunlardan ibarettir. Çünkü oyun bittiğinde hayat da devam etmektedir. Soyut döneme ulaşmamış bir çocuğa, özellikle de okul öncesi dönemdeyse, çocuk henüz bir soru yöneltmemişken, sırf “hazırlık” olsun diye ölüm konusunun anlatılmasının doğru olmadığını düşünüyorum. Özellikle de iyi seçilememiş kelimeler, yanlış kullanılmış ve yerinde olmayan anlatımlar çocukta korku oluşturabilir ve çocuğa tahmin edeceğinizden çok daha fazla zarar verebilir.

– Bu noktada oyunun ve kitapların somutlaştırmaya faydası olabilir mi? Ve nasıl? 

B.T: Ben kitapların pek çok konuda çocuklarla olan iletişimi kuvvetlendirici bir araç olduğunu düşündüğüm için, ölümü anlatma konusunda da kitapları birincil kaynaklardan biri olarak görüyorum. Elbette tek yol, kayıp yaşayan hayali bir kahramanın hikayesini okumak değildir. En önemli kaynak, ebeveynin duygularını çocuğun yaşına uygun olacak ölçüde göstermesidir. Ölüm yaş fark etmeksizin hepimizde tarifi mümkün olmadığına inandığımız duygular uyandırabilir (acı, hüzün, hayalkırıklığı, güvensizlik vb.), aslında tarif edilemez değildirler. O duygunun adını koyabilmek, duygunun getirdiği bedensel tepkileri olağan kabul edebilmek onu tarif etmek demektir. Acı olduğunda gözyaşı döküyorsanız siz acıyı bu şekilde yaşıyorsunuzdur. Okul öncesi dönemde kayıp yaşamış bir çocuğa yaşanan bu kayıptan dolayı “ne kadar üzgün olduğunuzu” ifade etmeniz gerekir. Unutmayın çocukların yaşının küçük olması evde olup bitenden bihaber oldukları anlamına gelmez. Siz duygunuzu paylaştıktan sonra ve çocuğunuzun da verdiği tepkiyi kabul ettikten sonra, (ağlama tamam, yok bir şey demek yerine “şuan çok üzüldüğünü biliyorum ben de çok üzgünüm ama bu acı zamanla azalacak” demek gibi) bu konuyu kitapları kullanarak herkesin yaşayabileceği bir şey ilan edebilirsiniz. O zaman bunu Bay Muffin’in akrabaları da, dedesini adada bırakmak mecburiyetinde kalan Sid de yaşamış olur. Kitaplar ölümü meşrulaştırır ve herkese dair bir gerçeklik kılar. Anlatmamak hiçbir zaman bir seçenek değildir. Çocukların hayal dünyaları çok geniştir ve sizin yaşını gözeterek doğru düzgün anlatmadığınız her şey onların zihninde boşluklar yaratır ve çocuklar bu boşlukları doldurmakta çok beceriklidirler. Ancak hangi kaynaktan, ne duyarak doldurduğunu bilmediğiniz bu boşluklar sizin kontrolünüz dışındadır. Böyle olmasındansa her şeyi sizinle konuşabileceğini, her duygusuna kucak açabileceğinizi göstermeli ve bu zor dönemi eğer talep ediyorsa birlikte kitaplar okuyarak hafifletmeye çalışmasına ortak olabilirsiniz.

E.D: Çocuk etrafından birinin kaybıyla karşılaşmasa bile, kitaplardan, çevreden veya izlediklerinden ötürü bu konuda sorular sormaya başlayabilir. Bu noktada en önemli olan şey onun yaşına uygun olan ve gerekli bilgilerin verilmesidir. (Eğer burada sorulan oyunla çocuğun duygularını ifade etmesi ise) Çocuk zaten oyunun içerisinde bir hayat sürdürdüğünden, burada kendini daha iyi ifade edebilecektir. Çocuğun ölüm karşısındaki hislerini anlamak, ölen kişiye karşı olan düşüncelerini ifade edebilmesi açısından bir fırsattır. Kitaplar ise, birden fazla duyuya hitap ettiği için, üzerinde rahatlıkla konuşabileceğiniz için, yeri geldiğinde tekrar tekrar aynı konuya değinme fırsatı yaratabildikleri için somutlaştırmada çok daha etkilidirler. Okunan kitap üzerinden hem öğretmek, hem duyguların açığa çıkmasını sağlamak, hem de gelebilecek soruları cevaplayarak süreci yönetebilmek mümkündür. Bu ise yetişkin açısından daha kolay; çocuk açısından ise daha somuttur.

 – Okul öncesi çocuk kitaplarındaki “ölüm” temasının işlenişi hakkında ne düşünüyorsunuz? Kimisi bunun bir “yolculuk” veya “mekan değişikliği” olduğunu söylerken bazılarında Azrail ile konuşmalar yer alıyor veya toprağın altına gömülmekten bahsediliyor. Acaba biraz daha yumuşak bir geçiş mi olmalı veya çocuğu hayata hazırlamak için daha gerçekçi bir yaklaşım mı benimsenmeli?

B.T: Ölüm konusu gibi zor konuları çocuklarla paylaşırken benim en çok altını çizdiğim şey şudur: Çocuklar sandığımız kadar kırılgan değiller! Biz “travmatize etmemek” kisvesi altında ölümü anlatan her şeye sataşıyoruz bence çünkü kendi ölümümüzle, onun ölümüyle ve en çok da ölümün kendisiyle anlaşmaya varmış değiliz. Ölümü bir şekilde anlatacağız ve çocuk bunu kendi imkanlarıyla öğrenmesin istiyoruz. Ayrıca çocukların ölümü kitaplardan öğrenmesini de istemiyoruz, önce ebeveyni ya da ebeveyni hayatta değilse birincil bakım veren kişinin anlatmasını istiyoruz. Okul öncesi dönemdeki çocuğa söylenebilecek şeyler sınırlıdır ve çok fazla açıklama yapmanıza, detay vermenize gerek yoktur: “O artık bizimle değil, bir daha hiç gelmeyecek. Ama biz onu düşünerek, ona resimler yaparak, bazen onunla geçirdiğimiz günleri düşünerek ve kalbimizde onu taşıdığımızı hissederek onu hiç unutmayacağız.”. Bu cevabı yeterli bulmayan çocuklar muhakkak olacaktır ama siz çocuğun muhatap olacağı her yetişkinle bu konuda hemfikir olmalısınız (öğretmeni, bakıcısı, aile büyükleri vs.), “sana şimdilik bu kadarını anlatabilirim ama biraz daha büyüdüğünde sorularını daha ayrıntılı cevaplayacağım.” diyebilirsiniz. Öten yandan ölüm anlatılırken çoğunlukla ölen kişinin gökyüzüne gittiği imgesi kullanılır, “o senin her yaptığını görmeye, seni duymaya devam edecek” gibi söylemler bazı çocuklara çok iyi gelse de, bazıları için durduk yere ürkütücü bir şeyi akıllarına sokmak anlamına gelebilir. Gömülmek bizim kültürümüzde işin gerçeği, ancak karanlık ve nefessiz kalma hissi uyandırdığı için biz yetişkinleri çocuklardan bile fazla etkilediğini düşünüyorum. Ancak toprağa gömülmenin onun başka bir şeye dönüşmesi anlamına geleceği de vurgulanabilir ki, bu daha az rahatsızlık verici olacaktır. Çocuk kitaplarındaki yolculuk, mekan değişikliği, Azrailin varlığı salt rahatsızlık verici unsurlar değiller ama bu unsurlarla beraber ölümün nasıl işlendiği konusu aslı önemli olandır. Her ölüm kitabı her çocuğa merhem olacaktır diye bir şey söyleyemeyiz, baş etmesi zor duygular devreye girdiğinde çocukların tepkileri de çeşitlenir. Bu yüzden ben ölüm konusundaki çocuk kitaplarının çeşitlenmesi taraftarıyım; kimisinde gömülsün, kimisinde Azrail ziyaret etsin, kimisinde göğe yükselsin, kimisinde kaybın ardından tavşancık günlerce içine kapansın… Her ebeveyn kendi çocuğunu en iyi tanır, ölüme başka açılardan yaklaşan kitaplar arttıkça ebeveynlerin de seçme şansı artacaktır.

E.D: Burada bir genelleme yapılması taraftarı değilim. Önemli olan doğru çocuğu doğru kitapla buluşturabilmektir ve aynı zamanda bir çocuğun hazırbulunuşluğudur. Siz soyut dönemde olmayan bir çocuğa istediğiniz kadar “yolculuk” deyin, o çocuk bunu gözünde canlandıramayacaktır. Çocuğa bunu anlatabilmek daha somut, daha basit ama daha gerçek kelimeler ve cümlelerle mümkün olabilir. Ancak hazırbulunuşluğu daha yüksek olan bir çocuğa bu tarzda bir kitabı okuduğunuzda /okutturduğunuzda daha farklı hissedebilecek ve anlamlandırabilecektir. Yani aslında bir yerde çocuğun yaşından ziyade algılama gücü devreye giriyor. Ama yumuşak bir geçiş olsun diye çocuğu gerçekçi olmayan kavramlarla yüz yüze getirmek de olayı karmaşıklaştırıp kafa karıştırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Öte yandan halihazırda kaygıları olan bir çocuğa her detayıyla ölümü anlatmak, işleri bir çıkmaza sürükleyebilir. Bu yüzden, kitaplar yalın, ama yaşına uygun bir gerçeklikte hazırlanmalıdır.

 – Yine kitaplar üzerinden devam edecek olursam, kitaplarda yer alan metin kadar hatta belki daha fazla öneme sahip bir diğer etken de çizimler. Karanlık sayfalar yerine aydınlık sayfa ve çizimler mi olmalı? Metaforlar bu yaş grubu için uygun mudur? 

B.T: Okul öncesi dönemdeki çocukların dikkatini kesinlikle metinden daha çok çizimler çekiyor. Siz okurken yumuşatabilir, aşırı bulduğunuz bir yeri/ kelimeyi atlayabilir ya da farklı söyleyebilirsiniz ama çizimler doğrudan çocuğa ulaşır. Elbette konusuna göre değişir ama ben ölüm konusunun geçtiği kitaplarda umudun olmasını önemsiyorum. Bir yandan ölüm varken yani belki metaforik olarak o çayırda bazı bitkiler çürürken, beş metre ötesinde yeni bir bitki filizlenebilir. Hayat böyle bir şey ve çocukların da bu döngüyü kavrayabilmeleri için çizimlerin destekçi olması lazım. Bu yüzden aynı anda hem karanlık hem de aydınlık olabilir kitaplar. Ölümü şen şakrak bir şeymiş gibi anlatamayız ya da dünyanın sonu gelmişçesine bir kasvetle de sunamayız. Bir tutam şeker bir tutam karabiber ekmeliyiz. Ve metaforik çizimler bu yaş grubu için son derece uygun ki, bence ebeveynler de böyle kitapları daha çok seviyor. O yüzden “Dedemin Adası”ndaki dedenin o adada kalmak isteyip geri dönmek istemeyişine herkes bayıldı, çünkü aslında ölüm denmeden ölüm anlatılmış oldu. Çocuklar da adını koyamasalar bile, Sid’in dedesinden ayrı kaldığı gerçeğini fark ettiler.

E.D: Çizimler çocukların hayal güçlerini harekete geçirirler. Bu sebeple de anlatılmak istenene anlam katarlar. Siz ölümü anlattığınız bir kitapta, kurduğunuz cümlelere olduğu kadar resimlemeye de dikkat etmelisiniz. Kullanılan renklerden ziyade, eğer kişiler resmediliyorsa,duygu ifadelerinin iyi yansıtılması, resimler açısından söylenmesi gereken en önemli şey olabilir. Yas sürecinin başından sonuna kadar anlatılıp resmediliği bir kitap düşünün. Orada yas sürecinde resmedilen çocuğun ilk baştan en sona kadarki iyileşme sürecinin ifadelerine yansıtılması, çocuğun kendi duygularıyla kıyaslama yapabilmesini ve süreci anlayabilmesini sağlayacaktır. Metaforların kullanımında da yine çocuğun hazırbulunuşluğu ve yaş grubu devreye girecektir. Yerinde ve anlamlı kullanımda, çocuk süreci daha kolay kavrayabilir.

– Ve son olarak, gelebilecek farklı sorulara nasıl cevap vermek gerekir? “Neden ölüyoruz? Sen de ölecek misin? Ama ben ölmek istemiyorum…” vb. sorgulamalar için “gerçekçi” tavrı devam mı ettirmeliyiz? 

B.T: Okul öncesi dönemde ebeveyni zorlayacak pek çok soru gelebilir, sizin sıraladıklarınıza ek olarak; “Şimdi nerede?, Orada yemek yiyip uyuyabiliyor mu?, Dışarısı çok soğuk, mezarda üşümez mi?, Bizi görebilir mi? Söylediğimi duyar mı? Onu çok özlersem geri gelir mi, peki ya çok ağlarsam? Biz ona en sevdiği yemeği pişirip götürebilir miyiz?” vb. Bu soruların hepsinin cevabı zordur aslında. Ama çocuk ölüm gibi belirsiz bir konunun sınırlarını belirlemek ister. Tıpkı karanlık bir odada yön bulmak isteyen biri duvarlara ne kadar çok dokunarak ilerlemeye ihtiyaç duyarsa, çocuklar da aynısını soru sorarak yaparlar. Okul öncesi dönemdeki çocuklara “her canlı bir gün ölümü tadacaktır.” türünde bir bilgi vermemiz gerekmez. Burada yaş grubunu gözetmek çok önemlidir ve yaş ilerledikçe biraz daha gerçeğe dair detaylar ekleyebiliriz sözlerimize. Ancak zamanı belli olmayan ve ufukta bekleyen bir ölümün olduğu fikrini vermek çocuğu çok kaygılandırır. “O öldü ve bu seni çok endişelendirdi biliyorum ama bak ben şuan yanındayım. Hep yanında olmaya çalışacağım, seni koruyacağım, seni seveceğim.” demek ne yalan söylemektir ne de gerçeği apaçık ortaya sermektir. “Ben ölmek istemiyorum..” dediğinde “Bizim seninle yapacak bir sürü planımız var, yaz gelince denize gideceğiz, kışın kartopu oynamaya halanların yanına gideceğiz, sonra sen okula başlayacaksın…” gibi geleceğe referans veren cümleler kurmanız hem sorularını cevapsız bırakmayacağınız hem de sizinle bu kaygılarını paylaşabileceğine dair bir kapı açtığınızı gösterir.

E.D: Çocuğa mümkün olduğunca kısa, net ve gerçek cevaplar verilmelidir. Yaşam döngüsünün anlatılması, bu sürecin tamamlanmasıyla ölümün gerçekleştiği ve ölüm olayının “doğallığı” aktarılmalıdır. Anlatan kişi ne kadar kaygılarından arınmış olur, sorulara kaçamak cevap vermek yerine, çocuğun soruyu sorarken neye ihtiyaç duyduğuna odaklanırsa; süreç o kadar kolay olur. Çocuk daha iyi anlar, size güvenini kaybetmez, kalbinde ve aklında da gereksiz kaygılara yer açmaz. Eğer dürüst olunmaz ve fazlasıyla gerçeklikten uzak açıklamalar yapılırsa, çocuk ölümle karşılaştığında; yaşadığı hayalkırıklığı, ölümü anlatana karşı olumsuz duyguları, ölen kişiye karşı öfke duyguları daha fazla söz konusu olabilir. Böyle bir durumda da ne yazık ki iyileşme süreci daha uzun olacaktır.
Kapanışı dedemle yapayım. Bu yazıyı hazırlarken ve tamamlamaya çalışırken aklıma hep onun içinde olduğu anılar geldi. Yürüyüş yaptığım bir gün de karşıma bu yaprak çıktı. Sıradandı aslında ama rengi bana yaşam döngüsünü anımsattı ve dedemi… Yazıda eksik gördüğüm hususları yine tamamlamak ve belki zaman içerisinde ekleme yapmak üzere bu uzun yazıyı sonlandırıyorum. Selam vermek istediğim, bana çok şey öğreten kitaplar var, onları da aşağıda bulabilirsiniz (üzerine tıklayıp ilgili yazıya gidebilirsiniz) Konu ne olursa olsun bize umudu hissettiren çocuk kitapları iyi ki var!

Ekşilina
Annemin Kelimeleri
– Kiraz’ın Şarkıları
– Dedem Bir Kiraz Ağacı
– Enginar Kalpler
– Hayalperest
Geçtigitti geçtigitti geçtigitti
Babam Çalılığa Dönüşünce

“Anneannemin ölümünden dolayı öfkeliyim. Yine de insanlar ölünce artık geri dönüş olmadığını, onlarla ancak kalbimizde bir araya gelebileceğimizi biliyorum tabii. Buna alışmak gerekiyor, yoksa insan sürekli mutsuz olur ve ben hala öfkeli olsam da, sürekli mutsuz olmak istemiyorum.”