Belirsizlik ve Değişim Günlükleri-13
Daha geçen gün blogda şöyle bir gezinirken “Ben eskiden belirsizlik ve değişim günlükleri yazardım” dedim. Aklımda yine pek çok konu olmasına rağmen hiçbirini paylaşmaya değer de bulmamıştım açıkçası. Ta ki düne kadar… Hazırsanız başlayayım.
Dün günübirlik Fethiye’den Antalya’ya gittik. Amaç, birtakım ihtiyaçlarımızı alıp dönmek. Ertelediğimiz bir şey ama benim canım nasıl istemiyor gitmeyi anlatamam. Hani yerime “aslı gibidir” yapıp yollayabileceğim birini bulsam bir dakika düşünmeyeceğim. Sabah Kerem de konjuktivit uyandı, girdiğimiz ilk nöbetçi eczane henüz açılmamıştı, ikincisi henüz kapatıyordu, üçüncüde göz damlası almayı başardık. (Cumartesi günleri eczanelerin neden kapalı olduğunu çözemediğimi de belirteyim.)
Yola çıkarken yedek kıyafetlerin yanına ceket de koyasım geldi çünkü malum yol hali, akşam saatleri belli olmaz vs. Ancak karabalıkçım, zaten hep içeride olacağımızı ve buna gerek olmadığını söyledi. Ben yine çok ince bir şeyler koydum ama içim yine de rahat değildi.
Antalya’dan dönüşümüz 7’yi geçmesin diye uğraştık, 7.30 civarı dönüş yolundaydık. (Yolu bilmeyenler için Antalya-Fethiye arasının 2.5 saat civarı olduğunu bunun yaklaşık 1 saatlik kısmının virajlı ve tek şerit yol olduğunu söyleyeyim.) Tam Antalya’dan çıkarken araba akü arızası verdi. O an ayvayı biraz yemiş olabileceğimizi anladık ama akümüz yeni değiştiği için ve klasik rahatlıkla gideriz yeaa diye yola devam ettik. Ben yine de o gece bir otelde konaklayıp yola gündüz ferahında devam etme önerisinde bulunmuştum ancak beni duyan olmadı.
Yolda araba birkaç uyarı ve ikaz verdi ancak biz yine araba bizi götürür inşallah havasındaydık. Hatta o ara redbull ve leblebi ikilisine geçiş bile yaptı karabalık. Ben bir taraftan yola, arabaya bakarken bir taraftan da çocuklarla ilgilenirken arabanın kapanıp açılmaya başladığını fark ettim. Işıklar yanıp sönüyor ve sanırım araba bize buraya kadar demeye çalışıyordu. Tam o an sağa çekebileceğimiz küçük bir alan bulabildiğimiz için muhtemel pek çok kaza ve çarpmadan da kurtulduk. Peki gecenin bir vakti, hiç bilmediğimiz ıssız bir yerde hava da soğumuşken ve üşüyorken neler yaptık? İşte bu yazının asıl konusu bu.
Arabanın durduğu anda Elif sordu ne olduğunu. Ben de arabanın arıza yaptığını ve durmamız gerektiğini söyledim. Dışarısı da oldukça karanlık ve ıssızdı.
Elif: Buraya vampirler ve zombiler gelir mi sence?
Esra: Korkmana gerek yok, gelmezler.
Elif: Gelirlerse korkma diye söyledim, onlar oldukça dost canlısı.
Esra: Teşekkür ederim, içim ferahladı. 🙂
Elbette ki çocuklar üşüdü, tuvaletleri geldi ve belirsizlikten endişe duydular. Benim olayın öncesinde yaşadığım endişelerim de silinip gitti ilginç bir şekilde. Bir şeyden korkmak ve olmasından endişe etmek ile onun zaten içinde olmak çok farklı. Tam içindeyken daha sakin ve olumlu olabiliyorum. Çocuklara bunun bir macera olduğunu, gerekli yardımlara ulaşacağımızı, her şeyin yoluna gireceğini asıl önemli olanın bir arada ve sağlıklı olmamız olduğunu söyledim.
Elif: Bu bir macera olsaydı peşimizde birileri olmaz mıydı peki?
Esra: Bir o eksikti! Peşimizde birilerinin olmadığı bir maceranın içinde olduğumuzu hayal et.
Kasko ve yardımı aramadan önce karabalığın panik yapmak bir yana redbull içeceğini bitirdiğini ve sakince leblebisini yediğini de gördü şu gözler. Gerçi onu tanıyanlar buna hiç şaşırmayacaktır, tam ona göre bir hareket. Neyse kasko arandı, çekici gelecek, gelmesi muhtemelen 1.5 saati bulacak. Peki biz? Biz ne olacağız?
Fethiye’deki arkadaşlarımızı aramak da bir çözümdü belki ama mesafemiz 1.5 saat kadar vardı ve gece 11 olmuştu, o seçenek benim aklımdaydı ama önce elimizdekilere bakmak istedik. Gündüz olsa geçen bir araca atlayıp giderdik ama o yoldan geçmesi muhtemel otobüsler yoldan kimseyi almaz dahası bizi görmezlerdi. Söğüt’e yakın olduğumuz için oradaki bir taksi durağının numarasını bulup aradık, o da Bilecik-Söğütmüş ahaha!
Derken çaprazımızda bir evin ışıkları yandı, yaşlı bir teyze göründü. Bize arkası dönük, muhtemelen bizi görmedi gördüyse de oralı olmuş gibi değildi. Çocuklara kimseye ulaşamazsak, teyzenin kapısını çalarız dedim. Bu fikir onları çok heyecanlandırdı. Derken kasko bizi aradı, sizi yakın bir konaklamaya yönlendirelim dediler. O kadar anlamsızdı ki! Eve gitmek istiyoruz dedik, tam il sınırındaymışız il-içi miyiz il-dışı mıyız onun kontrolü onları epey uğraştırdı. Sonra dahiyane bir fikirle yaklaşık üç saat sonra oradan geçmesi muhtemel bir otobüse binebileceğimizi söylediklerinde kibar halimden pek eser kalmamıştı ama sakindim, ilginç.
Sonunda kaskomuzun aslında yola devam hizmeti olan taksiyi de kapsadığını fark eden başka bir görevli sayesinde eve ulaşım aracımız belirlendi. Bu arada çekici zaten yolda, taksi gelene kadar biz ne yapacağız? Hava soğuk ve cekedimiz yok demiş miydim? O ara pek içeride de olmayacaktık…
Kerem dışarıya bakıp, “Sadece biz ve bizi almaya gelen çekici uyanık anne, herkes uyumuş.” diye iç çekti. O hali hem komik hem de biraz hüzünlüydü. Onlara hayatta karşılaşabileceğimiz engebeler olduğunu, bunun da tam öyle bir şey olduğunu söyledim. Büyüdüğünüzde muhtemelen unutmayacaksınız dedim ama Elif yarın tüm okula anlatır tahminim.
Çekicimiz geldi, heyecan dorukta. Biz insek mi arabadan derken adam arabayı çekiciye yükledi bile. Biz kaldık mı havada. Taksiyi beklerken ben indim çekicinin tepesinden Ay’a bakıyorum, galiba yarın dolunay var, neyse bize ışık oldu falan diyorum. O ara bir baktık çekicinin üstünde bizim araba sallanıyor. Neden mi? Bir tahmin edin… Süreniz başladı. Beş dört üç iki bir. Bilemediniz!
Çocuklar öyle bir kavgaya tutuşmuş ki araba sallanıyor. Abarttığımı düşünen varsa arabaya koşan çekiciyi arayabilir. Kerem’i indirdik arabadan, piknikte yere serdiğimiz örtüye sardık, kucağımda. Hâlâ önce Elif başlattı ama diyor. Kardeş kavgasına aşina olanlar beni anladı. Ben o ara “Çocuklar da çok kirlendi, onları yıkamadan yatıramam.” diyorum. Geçenlerde Elif bana sen büyüyünce Bayan Berrak olacaksın sanırım demişti, Pluk‘taki aşırı titiz anne karakteri ve beni bağdaştırması tuhafıma gitmişti. O ara bu laf ve ne kadar anneme benzemiyorum yeaa desem de kökte ne kadar benzediğimi fark edip duraksadım. O an peki neyi fark ettim? Feci halde tuvaletim var ve buna bulabileceğimiz küçük veya büyük hiçbir çözüm yok.
Çekici halimize öyle acıdı ki -ya da sadece çocukların halinden korktu bilmiyorum- ben sizi taksicinin alacağı yere kadar götüreyim binin arabaya dedi. Normalde yasak olan ve benim de daha önce eşine hiç rastlamadığım bir şekilde çekicinin üzerindeki arabanın içine yerleştik, 5-10 dakika öyle gittik ama 50lerde çekilmiş sinema filmlerinin içinde gibiydik. Bunun aslında ne kadar tehlikeli olduğunu anlatan babasına Elif oldukça detaylı bir şekilde nedenleri nasılları da sorduğunda Pluk’un Kırmızı Çekicisini bu kadar çok okursak işte böyle çekiciyle gideriz diye düşünmeden edemedim. Evet saçma ama gecenin bir vakti içinde olduğumuz durumda hangisi normaldi ki?
Taksicimizle buluştuk, gerçekten ilginç bir kişilikti. Arabasında bizden az önce sigara içmemiş olsa onu daha çok sevebilirdim. Bangır bangır açtığı Mahsun Kırmızıgül ve Murat Kekilli şarkıları çocuklara ninni gibi geldi, o sese rağmen canı inanılmaz sohbet etmek istedi. Ben virajlardan dönerken Unutamam Seni şarkısını beynime kazımıştım bile.
Eve geldik, tamam çocukları yıkamadım abartmayalım ama üstlerini onlar uyurken değiştirdim. Tam yatacağım artık saat 2 olmuş, aklıma geldi, tuvaletim vardı ya hani, çok sıkışmıştım ben!
İlginçtir içindeyken de bana aynen böyle komik gelmişti. Çünkü en önemlisi sağlıklıydık ve bir aradaydık. Gerisi hallolurdu. Bundan böyle arabanın çeşitli köşelerine ceket sıkıştırmaz mıyım ben? Çocukların burnu akıyor ve biz gece biraz çekicinin üstünde yolculuk yapmış gibi uyandık. Köyün delisi gibi oldukça tuhaf bir adamın yanımıza geldiğini lafı uzatmamak için anlatmıyorum.
Bence belirsizliğin öncesi tuhaf.
İçindeyken alışıyor insan.
Yazıp rahatladığıma göre her hafta sonu dinleneyim dediğim ama kendimi hep koşturmacada bulduğum tüm ev işlerine geri dönebilirim. Nankörler ama yapacak bir şey yok!
2 Yorum
Okurken düşündüklerim ve içimden geçenler:
– Ayy o yolun manzarası ne güzel ama virajları ne kadar tehlikeli ve yorucu.
– Ay biz de yolda kalmıştık çekici almıştı, ne maceraydı ama.
– Çocuklarla o saatte ne zor olmuştur ya
– Yavrım arabayla gidiyorsun at bi ceket taşımayacaksın ya
– Ahah kusura bakma gülüyorum (sallanan arabayi okurken boyle dedim 😄)
– Ben çocuğumla mesaj içerikli böyle konuşmalar yapiyor muyum acaba yaa (hayattaki engebeler vs)
– Evet ya, ben de sandığımdan daha soğukkanlı oluyorum hep. Korkunun, endişenin fikri kendisinden daha çok etkiliyor insanı (okurken bunu aynı bu cümlelerle içimden geçirdim)
Yazın oradan oraya sürükledi:) Geçmiş olsun, Allah beterinden saklasın 💜
Çok teşekkür ederim uuuupuuuzun yorumun için. İnsan hasret kalıyor böyle tatlı yorumlar okumaya.
Geldi geçti bile ama uzun yol fobisi bıraktı bende, yola çıkmasak mı? 🙂