Bu havayı siz de solumak isterseniz lütfen devam edin, minik bir sürpriz de sizi aşağıda bekliyor olacak 🙂
Eskiden ebeveyn kitapları rafına baktığımızda (benim için bu yaklaşık 5 sene öncesi) biraz daha teorik bilgiler içeren kitaplar görüyorduk. Anneler kendi deneyimlerini paylaşmaya cesaret edemiyor gibiydiler veya bunu sadece bloglar aracılığı ile yapıyorlardı. Şimdi ise durum değişti, raflarda pek çok “anne-yazar” var, üstelik okuyana bir şeyler öğretme yükü taşımadan, sadece olanı veya kendi deneyimlerini paylaşıyorlar. Sence bu kırılma ne zaman yaşandı? Annelerin yazma heyecanı mı arttı yoksa yayınevleri bu açığı fark edip yayın politikalarını mı esnetti?
Bence her ikisi aynı anda yaşadı, anneler deneyimlerini kitaplar aracılığıyla diğer anneler ile paylaşmak istediler. Diğer yandan yayınevlerinin ebeveynler için sunduğu pek çok kitap yurt dışından çeviri şeklindeydi. Oysa bizim dilimizde yazılmış, bizim kültürümüzde büyümüş ve şimdiki zamanda çocuk yetiştiren annelerin deneyimlerine ve fikirlerine de ihtiyaç vardı sanki.
Kitabını alırken açıkçası tereddütte kaldım, kapaktaki görsel son derece sıcak ve samimi, altında yazan “Bir annenin farkındalık notları” ile bütünleşmiş; ancak isim tercihin beni duraksattı. “Anneliği like et” ismini seçmenin özel bir sebebi var mı? Acaba içerisinde sosyal medya bağımlıları için küçük bir mesaj barındırıyor olabilir mi?
Kitap ismi yayınevi ile ortak alınan bir karar. Aslında kitabın ilk olarak benim için adı ‘Çocuklar İyi Peki Ya Sen’ idi. Bu kitap anlatmak istediğim pek çok duyguyu bu başlık altında topluyordu.
Diğer yandan annelik çok keyifli bir masal gibi anlatılsa da aslında çok meşakkatli bir zanaat, zanaat diyorum çünkü bence gerçekten öyle, 7-24 sonu bucağı olmayan ve hiç bitmeyen. Bu süreçte pek çok zorlukla karşılaşıyoruz ve bununla birlikte bazen kendi engellerimizi de kendimiz yaratıyoruz. Bu kitap annelere günlük hayatlarını kolaylaştırmaları için minik öneriler veriyor. Bahsettiğin üzere, özellikle kitabın son bölümündeki dijital detoks yer alıyor, çocuklara televizyon diyetinden önce yetişkinleri bir sosyal medya diyetine davet ediyorum.
Farkındalık notlarını okurken şunu fark ettim; öncesinde hep koşturan ve ‘mükemmel’ olmaya çabalarken bocalayan ve sonrasında karşısına çıkan farklı öğretilerle yavaşlayan bir Güneş var. Bu senin için keskin bir geçiş süreci mi oldu? Ve asıl sorum şu; ‘Farkındalık’ hayatına ne zaman ve nasıl girdi? Annelik sürecini öncesi/sonrası açısından nasıl değerlendirirsin?
Aslında benim o anki ihtiyacım yavaşlamaktı ondan dolayı sanırım. Tabi bu bir günden diğerine çok kolay olmadı. Öncelikle ben kendim için değişim ihtiyacını, yaşadığım zorlukları fark ettim ve sonrasında bazı şeyleri hayatımda değiştirmek ve ben de değişmek istedim. İkinci kızımın hayatıma girmesiyle de değişim artık kaçınılmaz oldu. ‘Farkındalık’ kavramının dünyada çok konuşulması, bu konuda enstitüler açılması ile birlikte son 5 yıldır hayatımda. ‘Farkındalık’ içimde adım adım gelişen bir akış hali. Şimdi hayatımın önemli ve ayrılmaz bir parçası oldu.
Annelik öncesi ben ile sonrası ben arasında çok fazla fark var. Hep şuna inanıyorum insan çocuğuyla birlikte çok büyüyor, kendini daha çok görüyor, kendi tetiklenmelerini, gölgelerini fark ediyor. Bunlar önemli farkındalıklar. Çocuklarımızın bize yansıttıkları ayna bazen zor gelse de kesinlikle çok öğretici oluyor.
Kitabında beş bölüm altında aslında onlarca konu başlığına değinmişsin ve her biri için de deneyimini aktarmakla kalmayıp; “Peki Nasıl Yapalım?”, “Çember Sohbeti” ve “Deneyim Önerisi” bölümleri oluşturmuşsun. Bu açıdan kitabı okumak oldukça akıcı ve keyifli. Kendin ile ilgili yazdığın yerleri özellikle mi kısa tuttun, ben nedense bu bölümlerde daha uzun yazılar okuyacağımı düşünmüştüm 🙂
Evet sorun bölümlerini özellikle kısa tutmaya çalıştım ve sorundan çok çözüme odaklanmak istedim. Çünkü çözümler bazen çok uzakta ya da zor gelebiliyor. Ama çoğu zaman yanı başımızda oluyor ve fark edemiyoruz. Minik değişimler, daha çok destek alma hayatımıza renk katabilecek konular.
Kitapta yer verdiğin alıntılar oldukça çeşitliydi; en çok dikkatimi çeken de 2 kez yer verdiğin Thich Nhat Hanh oldu. Onlardan biri de “Elimi tut. Yürüyelim. Sadece yürüyelim. Hiçbir yere varmayı düşünmeden yürümekten keyif alalım.” notuydu. Çocuklarla beraberken hep bir yere varma amacıyla mı yürüyoruz sence? O yüzden mi onların an’da kalabildikleri oyunlarda biz sıkılıyoruz veya hemen “hadi” demeye başlıyoruz?
Aslında çocuklarla beraberken değil sadece, çağın gerekliliği ve bize dayattıkları bunlar. Araba ve telefon icat edildi, artık bulaşık makinesi de var. Ama zaman eskisinden daha kısıtlı. Yapılacak çok şey ve yapmak için az zaman var. Peki neden? Sadece çocuklarla ilişkimizde değil yetişkinler olarak sürekli bir yerlere yetişme telaşı içindeyiz. Bu telaş ve stres çoğu zaman bizi zorluyor, bir şeyleri kaçırıyormuş ya da eksik kalıyormuş hissine kapılmamızı sağlıyor ve tüm ilişkilerimizde en çok kullandığımız kelime ‘hadi’ haline geliyor.
Masal anlatıcılığı eğitimlerine katıldıktan sonra Nisan ve Cemre’ye anlattığın masallarda ne gibi değişiklikler oldu ve öncesini de unutmayalım; bu eğitimlere katılmaya nasıl karar verdin?
Çocuklarla birlikte hobilerime de veda etmiştim, yeniden bir hobi edinmek ve yeni bir şeyler öğrenmek istedim. Tam bir arayıştayken sevgili masal anlatıcısı hocam Judith Liberman ile yollarımız bir seminerde kesişti. Eskiden ‘Kırmızı Başlıklı Kız’ kitabının en yumuşak versiyonunu ararken aslında masalların çocukların içinde gizli bir uygarlık yarattığını öğrendim. Masalların da versiyonları var tabi, masallarda kahramanlar bir yolculuk yaşıyor ve bu sırada öğreniyorlar ve her masal içinde çok çeşitli zorluklar olsa da her masal mutlu sonla bitiyor.
Kitabında çok hoş bir ‘kavanoz oyunu’ daveti var; “küçük bir kavanoza çocuğun olduktan sonra vazgeçtiklerini, isteyip de yapmadıklarını, ertelediklerini bir kağıda yaz. Bunu her gün düzenli olarak yap ve kavanoz dolunca içindekileri ‘olmasaydı da olur’lar ve ‘keşke olsaydılar’ olarak ikiye ayır ve ‘keşke’ dediklerinden 5 tanesini yapmak için plan yap.” diyorsun. Kitabını okurken notlar aldığım için kavanoz oyununa hemen başladım ama sonra bir an duraksadım. Bazı yazdıklarım aslında çocuktan sonra vazgeçtiklerim veya ertelediklerim değil. “Çocuk” işin bahanesi; kendim ertelediğim şeyler bunlar yahu! 🙂 Bu oyunun bir de bu taraftan bakılası bir tarafı var mı sence?
Kesinlikle var, yapmak istediğimiz pek çok şeyi çocuk ya da zaman bahanesiyle öteleyebiliyoruz. Bu oyundaki amaç yapmak istediklerini annelere tekrar hatırlatmaktı.
Ben de yakın bir zamanda kızımla oynarken öğretmen-anne rolüne büründüğümü fark etmiştim ve irkilerek “ne yapıyorum ben?” demiştim. Beraber vakit geçirmek elbette önemli ve güzel ama uzmanların “kaliteli vakit” dediğini biz didaktik toplum yapımızla harmanlayıp biraz yanlış yorumlamış olabilir miyiz?
Evet burada biraz zorluk var hakikaten. Çocuklar ilk doğduğunda ben de ‘kaliteli vakit geçirme’ kavramını bir şeyler öğretme çabası ile karıştırmıştım. Bu nedenle de çok bocaladım. Çocukların en önemli ihtiyacı oyun; anne babaları ile birlikte keyifli vakit geçirmek ve eğlenme ihtiyaçları var. Büyüdüklerinde hatırladıkları zamanlar, toplama öğrenilen andan ziyade, birlikte kahkaha atılan anlar olacak.
Bölüm başlıklarının altında yer alan “Kız Kardeş Çemberi” terimini daha önce duymamıştım. Kitap okuma sevdası ile başlayıp annelik, hamilelik serüvenlerimizde birbirimize bazen sanal bazen de bir kahve içimlik destek olabildiğimiz tatlı bir grubumuz var. Bu çemberde olmak beni hep mutlu, iyi, güzel hissettirdi çünkü sizden önce aynı şeyi tecrübe etmiş birilerinden “geçecek veya şöyle yapmayı deneyebilirsin.” desteğini duymak çok güzel. Kadınlar artık birbirini eleştirmek veya kıyaslamaktan birbirlerine destek olmaya geçme aşamasında veya bunun farkında diyebilir miyiz?
Aslında evet hepimiz bu farkındalıkta olalım hayalim var. Tabi ki herkes için mümkün olmayabilir çünkü ihtiyaç duymuyor olabilirler. Aynen söylediğin gibi kabul gördüğün bir çemberin varsa çok şanslısın. Günün sonunda hepimizin en temel ihtiyacı kabul görmek. Annelerin bence en çok annelere ihtiyaçları var. Çünkü sorunlarımız, zorluklarımız çok benzer. Bu nedenle birbirimize daha çok şefkat gösterebilir, birbirimizi yargılamadan dinleyebilir, gerektiğinde ağlamak için sağlam bir omuza sahip olabiliriz.
Son olarak, kitabında bize yönelttiğin soruyu ben sana sormuş olayım; sen nasıl bir annesin ve nasıl bir anne olmak istiyorsun?
Hepimiz birbirimizden çok farklıyız, parmak izleri gibiyiz hayatta. Ben kendim gibi anneyim J Hayatta en çok öğrenmeyi, yeni deneyimleri seviyorum. Çocuklarımla birlikte de daha çok öğrenmek yeni deneyimler yaşamak istiyorum. Onların hayatta ne olursa olsun her zaman şefkat dolu ve kabul gördüklerini hissettikleri bir yuvada büyümeleri en büyük arzum.
Kitabı okuduğun, bu güzel soruları paylaştığın ve blogunda yer verdiğin için çok teşekkür ederim:)
Bu tatlı sohbet imkanı için asıl ben teşekkür ederim.
***
Sadece çocuk/gençlik kitaplarına yer verdiğim bu mecrada ilk defa bir ebeveyn kitabı ile ilgili paylaşım yaptım. Farklı ve güzel hissettirdi bu; çocuk kütüphanesinde sadece çocuklar için değil de anneler (ebeveyn diyemedim nedense burada) için ayrılmış bir bölümde sohbet ediyormuşuz gibi. Yeri gelmişken söyleşide bahsettiğim ve içinde yer almaktan gurur ve mutluluk duyduğum kızkardeş çemberimiz canım CKK’ye buradan da sevgilerimi yollayayım.
Bir annenin farkındalık notlarını okumak beni heyecanlandırmıştı ve bu heyecanı sizinle de paylaşmak istedim.
İlk yorumu ben yapayım; kendi farkındalık notlarımdaki en önemli dönüşüm; Elifin benim hayalimdeki / okuduğum kitaplardaki çocuk ol(a)mayacağı ve olmaması gerektiği oldu. Kendisi gibi olacak sadece, en güzeli de bu değil mi 🙂
0 Yorum
Yorum gözükmüyor
Şu anda yorum yok, bu yazı için ilk yorumu sen yapabilirsin!