Kültür Alışverişi

Küçükken çizgi film izlemeye ve hayal kurmaya bayılırdım. Neyse ki 90’larda izlediğimiz çizgi filmleri hala ‘izlenebilir’ boyuttaydı.
Denver ile neşelenir, He-Man ile güçlenir, Jetgiller ile uyumadan önce rüya kapsülü seçer, Scooby Doo ile hırsızların peşine düşer, Beverly Hills’teki limuzinin havuzunda eğlenir, Afacan Dennis ile yaramazlık yapar, Cedric ile ‘hayatın 8 yaşındayken ne kadar zor olduğunu’ düşünür, Richie Rich ile 5 çayını içer, Ninja Kaplumbağalar ile pembe beyin ile savaşır, Müfettiş Gadget ile ‘gedget kolları”mı uzatır, sonunda hepsi için iyilik dileyerek televizyonu kapatırdım 🙂

Kültür Alışverişi

Kısacası keyfim yerindeydi. Dışarı çıkıp  ormanda gezinmeye veya ağaçların isimlerini öğrenmeye gerek yoktu. Asıl macera zaten bizim evdeydi, kara kutunun içerisinde tam karşımda duruyordu.
Hem bunun için yorulmam koşmam veya ıslanmam da gerekmiyordu.
Oh ne büyük kolaylık!
Zaman geçtikçe büyüdüm ve büyüdükçe televizyonda izlediğim şeyler değişse de ekran başında geçirdiğim vakitler pek değişmedi.(ödevlerin durumuna göre)
Bir belgesel çekilmiş olsaydı, oturduğum koltukta bıraktığım izlerden ve koltukta bıraktığım vişne suyu lekelerinden (en sevdiğim içecekti) gelişim serüvenim izlenebilirdi.
Bulunduğumuz mahalledeki sokak aile büyüklerimiz tarafından yeterince ‘güvenli’ (arabalar geçer vs) bulunmadığından damda yarattığım mini oyun alanı dışında genelde televizyon izliyordum. Kitap okumaya da tam bu sebepten hiç vakit kalmıyordu! 80 Günde Devrialem’i çizgi roman halinde okumuş ve bayılmıştım. “İşte bana bunlardan alın!” dediğimi hatırlıyorum ama o zaman kitap çok da ulaşılır değildi. Elimizdeki en iyi buydu, bu kadardı 🙂
Sonra Eda (teknik olarak ablam, pratikte canım kardeşim) bir kütüphaneye üye oldu ve eve ‘akıl almaz’ kitaplarla gelmeye başladı. Duygu Asena mı? Simyacı mı? Sofi’nin Dünyası mı? O kütüphaneye ben neden gitmedim, hatırlamıyorum ama Eda’nın bir kütüphane üyelik kartı vardı ki hala aklımda-epey kıskanmışım demek 🙂

TELEVİZYONSUZLUK

Sonra üniversite okumak için Ankara’ya geldim ve kendimi yurtta buldum. O zamanın efsane dizisi Asmalı Konak’ı izlemediysem tek sebebi kantindeki kalabalıktan hoşlanmıyor olmamdı. Odanızda televizyon yoksa denklem çok basit, izlemiyorsunuz da! Okul bittikten sonra eve çıktığımda televizyonum vardı ve işten geldiğimde haberler, müzik ve dizi izlemek için televizyonu açıyordum.
Zamanla bu süre kısaldı ve televizyonda izleyecek hiçbir şey bulamamaya başladım.
Sonra bir gün bir şey oldu!
Kendimi televizyonsuz bir evde buldum. İlk başta çok garipsedim.
“Salonda yok mu? Mutfakta? Ya da senin odanda?”
“Yok”
“E peki ne yapıyorsun?”
“Hayattan keyif alıyorum…”

Yaklaşık 5 yıldır televizyonsuz bir evde yaşıyoruz. Elif doğmadan çok önceden beridir bu kara kutu hayatımızdan çıktı. Bir mecburiyet veya bir karar alma gibi olmadı. O yüzden de evde eksikliği hiç hissedilmedi.
“Televizyonun eksikliğini hiç hissetmiyor musunuz?” diyen birine geçen gün “Evinizde teleskop var mı? (cevap:yok) Peki eksikliğini hissediyor musunuz?” dedim. (cevap:yok 🙂
Bu konu hakkında daha da yazabilirim ama kitabıma geçmek istiyorum.
ISOL’ün adını çoook uzaklardan duymuştum ama hani kimdir nedir ne gibi işleri vardır bilmiyordum.

Her gün neredeyse 6 saat televizyonda çizgi film izleyen Julito, bir gün reklamlarda “Kültürlerinizi değiş tokuş edin! Yaşadığınız yeri yabancı biriyle bir haftalığına değiştirin ve bambaşka bir hayat yaşayın.” Julito hemen dünya haritasının karşısına geçer ve kendine Afrika’yı seçer. Onun yerine de bebek fil gelir biraz büyükçe bir kutudan. Bu kültür değiş tokuşunda Julito, bebek filin anne ve babası ile birlikte maceradan maceraya koşarkan tahmin edebileceğiniz gibi bebek fil televizyon ekranına yapışmıştır! 1 haftanın sonunda neler yaşandığından bahsetmeyeyim, onu da siz okuyun 🙂

blank

ISOL

ISOL hakkında birkaç video izledikten sonra yaptığı işe ve işine duyduğu aşka hayran kaldım. Bu kadar özgün eserler ortaya çıkarmasında sanırım hayal gücünü farklı kaynaklarla beslemesinin de etkisi var. Müzik gibi!

blank

Diğer çalışmalarına kısaca göz attım ve keşke hepsini hemen okusam diye içimden geçirdim! Şimdilik resimleri de yetti gerçi:

blank
blank
Favorilerimden 🙂
blank

Kitaba geri dönecek olursam,
Kendi televizyon izleme sürecimi anlattım. Elif’in ekran ile ilişkisini de kısaca anlatayım. Evde tablet yok ama cep telefonumuz var. Bu sebeple Elif de çoğunlukla kendi videolarını ara ara da youtube’dan rastgele açtığı klipleri izliyordu. Birkaç ay önce bunu da kaldırdık çünkü Youtube videolarından sonra çok asabi olduğunu (hatta mutsuz) gözlemlemeye başladık. Ekrana gerçekten kilitleniyordu. Süre 15 dakika bile olsa işin aslı olaya biraz geniş çerçeveden bakınca “ne gerek var ki?” diyor insan. Şu an tam 2.5 yaşında olduğundan bunu söylemek kolay. Zaman içerisinde gelişmeler ne gösterecek bilmiyorum ve büyük konuşmak istemiyorum.

Sadece elimden geldiğince Elif’i televizyonun zararlı etkilerinden korumak istiyorum. Seçilmiş yayınlarla patlamış mısır eşliğinde keyifli zamanlar geçireceğimiz zamanlar elbette ki olacak diye düşünüyorum.
Kültür Alışverişi kitabı kısa metni ile 2+ gibi dursa da konusu sebebiyle 4+ yaş grubuna biraz daha uygun olacaktır. Ekran bağımlılığı olan çocuklar için de düşündürücü etkisini göz önüne almak gerek.

Parmağını gözünüze sokup “Zararlı bu, sakın izleme” demiyor metin.
Sadece minik bir kültür alışverişi imkanı sağlıyor.
Çocuklar bu değiş-tokuş fikrinden hoşlanır mı veya bu konuda ne düşünürler bilemediğim için ben de arkadaşlarımdan çocuklarına bu fikri sormalarını istedim.
Cevaplar hayli düşündürücü:

1) Yaşadığın yeri yabancı biriyle 1 haftalığına değiştirmek ister miydin? Evet diyenler: “Kim? / Ne ile? sorusuna da cevap verebilir.
2) Televizyonda çizgi film izlemek yerine Afrika’da bir macera yaşamak ister miydin?

– Evet, İstanbul / evet ve orda açlar olsa bende mangal yapardım (Deniz, 4.5 yaş)
– Hayır hayır istemiyorum / isterdim tabii dizzy ile oynardım( dizzy harika kanatlar adlı çizgi filmdeki bir karakter) (Sumru Ay İndere, 2,5 yaş)
– Hayır, neden? Ben Evimi seviyorum ve yabancı birine evimi vermem / Ben bir sürü belgesel izledim. Tabi ki de isterdim. (Görkem, 8,5 yaş)
– Hayır istemezdim çünkü yaşadığım yeri seviyorum. / Eğer hikayedeki gibi karşılanacaksam “evet” yanımda sen de olursan iyi olur (Masal, 6.5 yaş)
– Hayır / Evet, tatile gitmek isterdim, denizde yüzmek isterdim, zürafaya binerdim. ( Damla,5 yaş)
– Hayır / Evet, balta girmemiş ormanlarda papağanlarla, maymunlarla, tukan kuşu ile oynamak isterdim, Afrikalı büyük bir kız çocuğu ile gezmek isterdim, kız çocuğu tatlı sözlü olsun. (Çağla, 7 yaş)

– Hayır istemiyorum. Yabancıları tanımıyorum. / Yabancı da gelecek mi? Afrika’yı bilmiyorum. (biraz anlatınca) Siz de gelecekseniz isterim, yabancı adını söylerse gelebilir 🙂 (Çınar, 33 aylık)
– Yaşadığım yeri Harry Potter ile değiştirmek isterdim. Hogwarts Okulu’na gitmek isterdim. (y.n.: kim istemez ki :P)  / Afrika’da macera yaşamak isterdim. Hep beraber Afrikada bir adaya gidip hazine bulmak isterdim. ( Mira, 7 yaş)
– Evet çok isterim, sevdiğim bir kitap karakteri ile yer değiştirmek eğlenceli olur. / Kesinlikle! Bekle beni Afrika! (Esra, 31 yaş)

blank

Sevgili ISOL 2013 yılında Astrid Lindgren Anma Ödülünü kazanmış, ödül törenindeki sunumu buradan izleyebilirsiniz.

“Dont wake your sister”
“I wont, I’m just painting her dreams” 🙂

*Yazarın web sayfasına buradan bakabilirsiniz.
**Bu kitaplar da ilginizi çekebilir.

lokumcocuk

0 Yorum

Yorum gözükmüyor

Şu anda yorum yok, bu yazı için ilk yorumu sen yapabilirsin!

Yorum yapabilirsin

<