Ferdinand

Yapı olarak sakin biriyim ve kavga etmeyi hiç sevmem.
Beceremem de.
Kavga edebilmek bence ayrı bir ‘marifet’.
Bazen toplu taşıma araçlarında, işyerinde ya da sokakta denk geliyorum.
Genel olarak hoş görü ve empatiye pek yatkın olmadığımız için saman alevinden parlayacak bir yapısı var sanki toplumumuzun. Soğukkanlı olmak pek bize göre değil.
Hele şöyle sakin kalalım, ağacın altına oturalım kitap okuyalım, etraftaki çiçekleri izleyelim gibi bir şeylere ihtiyaç hissetmiyoruz.
Ağaç ve yeşillik bize daha çok mangal yakmayı çağrıştırıyor 🙂
Benim öğle aralarım çoğunlukla tam da Ferdinand gibi geçtiği için bu karakter ile çokça özdeşleştim.
Ben de sakinlik, yeşillik, ağaç, çiçek arayan ve onları seven biriyim.
Mümkünse de yalnız kalayım ve kafamı dinleyeyim.
Yalnızlığı bu açıdan hiç kötü görmüyorum ama toplumumuzda biraz daha ‘sürü’ psikolojisi olduğundan ağacın altında oturmuş mektup arkadaşınıza mektup yazarken bile size rahat vermeyebiliyorlar!
Bazen anlayamıyorum, huzur içinde oturmak varken iğneli laflar, kötü niyetli bakışlar, kıskançlıklar neden diye. Bunları elbette ben de yapıyorum ama sonrasında farkına vardığımda kendimi kötü hissediyorum. Bahçede olmak bu yüzden iyi. Çiçeklerin yanında insanın aklına kötü düşünce bile gelmiyor ki 🙂

1905 doğumlu yazar Munro Leaf bu kitabı 31 yaşında 40 dakikada yazmış. 1937 yılında İspanya İç Savaşı sırasında yayınlanan bu hikayeye çokça eleştiri gelmiş, yazarın komünizm, faşizm ve pasifizm propogandası yaptığı ileri sürülmüş. Walt Disney bu öyküyü 1938’de filme çekmiş ve Ferdinand 15 dile (Wikipedia’ya göre 60 dile) çevrilmiş. Kısacası zamanında etkileri büyük olmuş kitabın.
Hikayesi ise oldukça basit.
Ferdinand, arkadaşları gibi kafa kafaya itişmek kavga etmek istemiyor, o sadece çok sevdiği mantar ağacının altına oturup çiçekleri koklamak istiyor.
Bir gün garip şapkaları olan beş adam Madrid’deki boğa güreşleri için en güçlü/vahşi ve hızlı boğayı seçmek için geliyorlar. Ferdinand da tam o sırada bir arının üzerine oturduğu için tam olarak bu hareketleri sergiliyor ve boğa yarışına onu götürüyorlar.
Kavga etmektense çiçekleri seven Ferdiand sizce nasıl bir performans sergilemiştir?

Annesinin onun için endişelendiğini okuduğumda gözlerim doldu. ‘İnek olmasına rağmen anlayışlı bir anne olduğu için de onu öylece bırakır, mutluluğuna engel olmazdı’ cümlesinde yer alan ‘rağmen’ beni biraz rahatsız etmiş olsa da anneler her yerde anne işte dedim 🙂

blank

Goodreadsteki yorumları okuduğumda kitaba 3 puan verenlerin “Hikaye güzeldi evet ama sanki bir şeyler eksikti” dediğini okudum. Hikaye benim için de 3 puandı tam da bu sebeplerden. Munro Leaf acaba hikayeyi yeniden okusa/yazsa yine de bu kadar kısa tutar mıydı diye düşündüm. Sanırım yine tam olarak böyle yapardı. (Yazarların zihnine girmekten ne zaman kurtulacağım bilmiyorum, bazen oralarda bir yerlerde kaybolmuş oluyorum 🙂
Ferdinand’ın kararlı tavrını çok sevdim. Sert, ‘ben böyleyim’ diyen bir tavırda da değil. Okuyanları rahatsız edebilecek kadar ‘rahat’ aslında. Sadece ağacının altına oturup çiçeğini koklamak istiyor. Biraz kenara çekilip huzur mu versek acaba bu boğaya, ne dersiniz?

Kitapla ilgili Türkçe bir kaynağa ulaşamadım, şurada İngilizce pdf’ini buldum. Sanırım bu kitap Türk okuyucusu ile henüz tam olarak buluşamamış bir eser.
Baskısı olmadığından korkmuştum hatta ama neyse ki rahatlıkla bulunabilen bir kitap.

*Walt Disney’in çektiği filmi izlemek isterseniz buraya bakabilirsiniz.(birebir uyarlama olmuş diyebiliriz)
** Çizer Robert Lawson pek çok çalışmaya imza atmış.
***Bu kitaplar da ilginizi çekebilir.

Ferdinand
The Story of Ferdinand
Yazan: Munro Leaf
Resimleyen: Robert Lawson
Çeviren: Canan Kırımsoy
Engin Yayıncılık, 1995, 73 sayfa, karton kapak,5+
lokumcocuk

0 Yorum

Yorum gözükmüyor

Şu anda yorum yok, bu yazı için ilk yorumu sen yapabilirsin!

Yorum yapabilirsin

<