2020 Biterken…
Eskiden blogumda eski yılda neler oldu bitti detaylıca yazardım (link vermeyeyim 🙂 ve yeni yıl dileklerimi sıralardım. İçinde bence yok yoktu. Sonra yavaş yavaş büyüdüm. Ama gerçekten yavaş oldu bu büyüme hali. Ve şu an biten yılın arkasından konuşmaya geldiğimde fark ettim ki ne çok değişmiş dönüşmüşüm. Blogun “Mantar Pano“ köşesine ve -daha da- kişisel verilere hazır mısınız?
2019’un 31 Aralık günü fazla mesai yapmamız gerekmişti ve çok sevdiğimiz bir arkadaşımızın yaşadığı sıkıntı sebebiyle o günlerde yeni yıl /yılbaşı gibi şeyleri görecek gözümüz kalmamıştı. Ocak ayının en güzel tarafı kardeşim ve yeğenimin gelişiydi ki onları hayatımda ilk defa bir yıldır görmüyor olduğumu yeniden hatırladığımda kalbim sıkışıyor. Ardından hızlı bir şekilde şubat ayının başına ve benim ilk belirsizlik günlüğümde bahsettiğim gerçekten saçma diyebileceğim “dolunay etkisi” kazaya geldik. Kazadan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Arabanın çıkardığı o “ÇAAAT!” sesinin varmış bir anlamı.
Şubat ayı bizim için çocukların yüksek ateşle geçirdikleri hastalıklar ve arabasız geçen 3 haftamızın “Acile şimdi nasıl gidelim?” halleriyle bunaldığımız bir ay olarak geçti.
Mart ayında yavaş yavaş virüsün etkisi hissedilmeye başlandı ve biz o belirsizlikte evde doğum günlerimizi kutladık. İçimi ısıtan detay Elifin doğum günü için kapımıza gelip Elif’i uzaktan da olsa yalnız bırakmayan tatlı arkadaşlarımızdı. (Böyle detaylar beni ağlatıyor.)
Nisan ve mayıs ayları eşyalarımızı topladık ve haziran başında da yeni evimize geçtik. Geriye dönüp bakınca en çok “iyi ki” dediğim şeylerden biri bu. Eski evimiz devlet hastanesi ve deniz manzaralıydı. Denize bakmak güzeldi ancak devlet hastanesinden uzak kalamıyordunuz. Komşularımı özlüyorum o ayrı.
Yaz ayları nasıl geçti anlamadım. Malum yaptığımız işten de dolayı yaz demek bizde ekstra yoğunluk demek ancak bundan bir şikayetim yok. Sanırım Ankara’dan sonra farklı gelse de epey alıştım yeni duruma.
Nisan-mayıs aylarındaki karantinalarda hayatıma yeni bir kavram girdi; podcast hazırlamak. (Podcast’in Türkçe karşılığı tam olarak var mı bilmiyorum.) Meğerse ne güzel bir şeymiş. İletişim Fakültesi’nde okurken radyo ile ilgili derslerden pek azına katıldığım için hayıflandım.
Tüm yaz mevsiminin her cumartesi gününü ya Günlüklüde ya da Katrancı‘da geçirdik. Kalabalıkları sevmediğim için denize pek giremedim ve son girdiğimde de yavru bir caretta caretta tarafından ısırıldım. Yazarken bile gülme geliyor bana ama neyse 2020’nin özetine bunu eklemesem olmazdı. Ben denizi uzaktan sevenlerdenim, gerçekten.
Sonbahar geldiğinde de her cumartesi mutlaka dışarı çıktık ve doğada vakit geçirdik çünkü kış mevsimi önümüzde kocaman bir belirsizlikle duruyordu ve Frederick misali güneşi depolamak hepimize iyi geldi. Bu arada Günlüklü’de sincap besledik ve üzgünüm ama onları da karbonhidratlı yiyeceklere alıştırmış olabiliriz.
İlk okul 1 mi o?
Bu sene Elif ilk okul birinci sınıfa başladı. Göndermeme seçeneğini hiç düşünmemiştik zaten ama okulumuzdan beklentimizi düşük tuttuğumuz için (yeni bir sistem neticede) seçtiğimiz okul beklentimizi karşıladı diyebilirim. Gerisi eve, anneye babaya düşen sorumluluklar oluyor, buna da okulun yapabileceği bir şey yok. Çocuk bu üçgende nerede duruyor, yine de tam kestirebilmiş değilim. Üçgenin ortasında sıkışıp kaldığını söylemek fazla karamsar olurdu, bu konuyu yine düşüneyim.
Atölyeler
Bu seneyi kendi açımdan katıldığım atölyelerle de hatırlayacağım. Öncelikle Ediz Dikmelik ile Çocuklar için Felsefe eğitimine katıldım ve bu eğitimden çok şey öğrendim. Ardından Sevengül Sönmez hocamız ile Yayıncılıkta Editörlük Atölyesi ve İleri Düzey Editörlük Atölyesi’ne katıldım. (İkincisi tamamlanmak üzere.) Pandemi olmasaydı bu eğitimlerin hiçbirine Fethiye’den katılma imkanım olmayacaktı. Bunu yazmak da biraz tuhaf oldu farkındayım ama zaten 2020 gerçekten de “tuhaf” bir yıl olmadı mı sizce de?
2020 Biterken…
Ben çoğu kişinin aksine 2020 yılını “suçlu” bulmuyorum ve 1 Ocak itibariyle de hayatımızda ansızın kaygısızlık perdesinin açılacağını düşünmüyorum. Bu bir dönüşümün başlangıcı sadece ve buna sınırlarımızı çerçevemizi esneterek uyum sağlayacağız gibi duruyor.
Çok yakın temasta kısa süreli bulunduğum kişinin testinin pozitif çıktığını duyduğumda önce bir kaynar su etkisi yaşadım ve ardından şuna döndüm. (Aşağıdaki görsel) Yani “yutulduk ama yenilmedik” deyip önüme baktım. Henüz başıma bir şey gelmemişken ve kaygı/üzüntü seviyem annemlerin kovit sebebiyle Adanada hastanede yatmalarıyla zaten tavan yapmışken bu haberle beraber koyverdim gitti. O yüzden de kendimi bloga, yazmaya, okumaya daha çok verdim. Aradan bir hafta geçti ve ben vitamin almaya, moralimi yüksek tutmaya devam etmeye çalışıyorum. geçen gün fark ettim ki çocuklarla -mış gibi yapmadan- oynadığım oyunlar da bana çok iyi geliyor.
2020’yi tuhaf ama önemli bir dönüşüm yılı olarak hatırlayacağım. Düşünsenize paranız var sağlığınız yerinde arkadaşlarınız çok yakınınızda ancak evde kalmak zorundasınız! Distopyanın tam içi! Ama distopyadayız diye gökkuşağını renkli çizmekten vazgeçecek değiliz. (mesaj kaygısız yazdım bunu)
Sizin için 2020 nasıl geçti? Dönüşüm gelişim süreçlerinde hangi alanlardan beslendiniz?
0 Yorum
Yorum gözükmüyor
Şu anda yorum yok, bu yazı için ilk yorumu sen yapabilirsin!