Elifle Kitap Okuma -2-

Çocuk olmadığım bir yaşta başladım çocuk kitapları okumaya. Okudukça ilgim arttı ve bir süre sonra kitapçılarda sadece çocuk kitaplarına bakıp (hatta iç geçirip) çıkar olmuştum. Derken karşıma iki tane Dolap Kapağı çıktı. (Bak sen…) İşte bu Dolap Kapakları sayesinde daha da çok bilgilendim ve “kaliteli” çocuk kitabı ne demekmiş, kitabın neresini koklamam lazımmış öğrendim. Okul öncesi çocuk kitaplarını bir yudum suda okurken resimlerine saatlerce bakakaldım, sayfayı çeviremedim. Kitaplar başlı başına bir büyülü dünya ise çocuk kitapları kesinlikle bu büyünün başladığı ve hiç bitmediği yer olmalıydı, ben öyle hissettim.

Sonra karnımda minicik bir canlı belirdi ve adını Elif koymadan çok önce ona ilk kitabını aldık: Kış Masalları. “O seni duymaz,” laflarına hiç aldırmadım ve o kışı elim karnımda Andersen’i, Zelk’i kızımla tanıştırarak geçirdim. Tam doğuma girecekken bir durun dedim ve “Başka Bir Anne” kitabını son kez okudum ona, o korunaklı sıcacık yerde. Sanırım bir taraftan ayrıldığımız için hüzünlenirken diğer taraftan da kavuşacağımız için heyecanlıydık ve ben o “başka anne”nin nasıl bir şey olduğunu geçtiğimiz 9 ayda tecrübe ettim.

İlk günler zordu; uykusuzluk hat safhadaydı ama Delal Arya’nın kitapları uykudan daha önce gelmişti. Loğusalık mı? O da neydi, ben şimdi “Yedi Denizlerde”ydim. Kısa süre sonra kolik başladı. İstisnasız her gün 5 saat ağlayan bir bebekle nasıl kitap okunurdu? Bir gün elimde “Hayalperest” varken baktım ki gözleri kitabı kesiyor; birlikte oturduk Masal Battaniyesi’ne ve okumaya başladım ben yüksek sesle. Elif’in ilk mıkırdanmaları, gülücükleri hatta şaşırmaları da işte böyle başladı. “Nee, Piti’nin dileği kabul mü olmuştu?”, “Baykuş, değirmencinin yanına geri dönecek miydi?

Ana kucağındayken “Ee hadi anne, anlat bakalım, bugün kimler var ormanda?”diyecek kıvama geldiğinde bakışlarıyla, her gün farklı maceralara atıldık; bazen Viniile deniz altında anahtar aradık bazen de Koyun Russell nasıl uyuyacak acaba diye meraklandık.

blank

Oturmaya ve nesnelere eliyle uzanmaya başladığında okuduğum kitaplar onun için “uzan-al-kemir-ısır- elinle yokla-hatta yırt” halini aldı ama ben içimdeki başrol oyuncusunu devreye koydukça ve anlatılanları kooooocaaamaaaan canlandırdıkça gülmesi kikirdemeye ve hatta kahkahaya döndü. Bir gün bir de baktım benimle Şuşu’nun doğum gününü kutluyor ve ben “Yaşasııııın” dedikçe kollarını havaya kaldırıyor. (Böyle yaptığımın farkında bile değildim.)

Bizim “dokun-hisset” dediğimiz kitaplara Elif’in “pütürcüklü” dediğinden şüpheleniyorum. Birkaç kitapta kedileri okşadı, file dokundu diye şimdi tüm kitaplarına aynı şekilde davranıyor. Dokunuyor ama pek bir şey hissedemiyor, belki bununla da “her kitapta pütürcük yokmuş”u öğreniyordur.

Öğrenmek demişken de… Bence çocuk kitapları bir şeyler öğrenmek/öğretmek için okunmamalı. 1 çocuk kitabından neler bekleyebilirsiniz? Bolca eğlence, kahkaha, şöyle bir durup düşünme belki, keyifli vakit geçirme, büyülü bir dünyaya girişin anahtarı, konuşan kediler, şarkı söyleyen mamutlar, bir noktanın peşinden giden çocuklar… Neler beklememelisiniz? Pasif okuma, sıkıcı bir zaman geçirme, parmak sallayan öğretmenler, hayalleri önüne hazır sunulan çocuklar, sadece uçabilen kuşlar vs.

Elif’e okuduğum hikayelerin uzun olduğunu ya da Elif’in ilgisinin azaldığını fark ettiğimde hikayeyi hemen kısalttım. Koşan canlılar için koşup, yuvarlananlar için de yerde yuvarlandım. Bu süreçte kitap mı okuduk oyun mu oynadık, anlayamadık. Sanki ikisi iç içe geçmişti, biz de eğlenmemize baktık.

blank

Minik, kalın kartondan, az yazılı, bol resimli kitaplarla Elif sayesinde tanıştım. Bir kitabı her gün 20 kere okuyup “Bir kere daha okuyayım,”diyeceğimi hiç düşünmezdim ama Elmer o kadar renkliydi ki bazen mordu bazense kırmızı. Onu yakalamak bizim için bir oyundu yani bir kitabı her okuyuşum birbirinden farklıydı. Derken “Gece Bahçesi”nde kar yağmaya başladı, karda ayak izlerini takip etmek ve Bay ve Bayan Pontipine’in dürbünle bakan gözlerine şaşırmamak elde değildi çünkü “Etraf bemmmbeyaz olmuş,” dediğimde etrafta sadece Elif’in yakın arkadaşları Boz Ayı ve Pembe Arı vardı. Muhtemelen bu kitabı çok fazla okumuş olmalıyım ki Ankara -17’leri gördü ve kar lapa lapa yağdığında biz kitabımızla ve kar tulumlarımızla karın üzerine etrafın sahiden de bemmmmmmbeyaz oluşunu inceliyorduk,karda ayak izi bile yaptım, kaçırır mıyım?

blank
“Bebeğime ne zaman kitap okumalıyım?” , “Ne okumalıyım?”, “Uykudan 10 dakika önce mi okumalıyım yoksa yemeğini yerken tam son lokma sırasında mı?” diye soracak olursanız benim naçizane tavsiyem: Öncelikle büyülenmeye ve hayatınızın hiçbir zaman eskisi gibi olmayacağına hazırlıklı olun. Bir kitapçıya gidin ve orada “aman canım bunlar da çocuk kitabı, ne anlatabilir ki” ön yargısına sahip olmadan kendinizi kitapların içine atın. Eve döndüğünüzde BDK ile tanışın ve sayfalar arasında kaybolun. Şimdi isterseniz banyoda (“Mamut Yıkama Rehberi“ burada size yol gösterecektir) isterseniz kapıdan tam çıkarken (“Anahtar“ınızı almayı unutmadan) ama mutlaka her gün bebeğinizle bu dünyaya adım atın.

Çocuğunuz kitabı ağzına atıp tadına baktığında mutlu olun. Demek ki onu “yemeye layık” buluyor yani ilgisi var. Bir şeyler yemesinden rahatsızsanız elinize minik kuklalar geçirin ve aslanı “Kütüphanedeki Aslan” olarak hayal edin, tavşanı da Peter… Çocuklarla birlikte geçirilen her an kıymetlidir bence ve bunun “kalitesiz” olanı yoktur. Ancak kitap okurken “kalite”den çok daha fazlasına sahip olursunuz: Onu büyülü bir dünya ile tanıştırmanın zevkine mesela. Ya da tesadüf bu ya okuduğunuz bir kitapta kendi çocuğunuza rastlarsınız, tıpkı benim“Kıpır Kıpır“ kitabındaki Melisa’yı Elif’le karıştırmam gibi…

lokumcocuk

0 Yorum

Yorum gözükmüyor

Şu anda yorum yok, bu yazı için ilk yorumu sen yapabilirsin!

Yorum yapabilirsin

<