2015 yılında doğum gününde Roald Dahl’a şöyle bir mektup yazmıştım:
“Sevgili Dahl Amca,
Sana bu mektubu çok uzaklardan yazmıyorum, biliyorsun.
Muzip gülüşünle bu satırları okuduğunun da farkındayım.
Aslında bir şey deyip kaçacaktım ama bilirsin ben lafı pek dolandırmadan yapamam.
E tamam o halde,Bulut-Adamlara söyle de sana rahat bir yer ayarlasınlar, çünkü içimde birikmiş laflar var.
Nasıl doluyum bir bilsen…
Doluluğumun sebebi memleket meseleleri olsa da seni bunlarla sıkacak değilim.Yoksa bana “Norveç’e taşın, orada buğulama somon yersin” deyip işin içinden çıkabilirsin.
Ama yoo buna izin veremem, somon sevmediğimden değil bu arada, sadece aklımdaki konu o değil.
Ara ara durup düşünüyorum: “Neden çocuk kitapları okuyorum, onları neden seviyorum”diye.
Buna cevap ararken -evet bazen böyle cevap aramak gibi akılsızlıklar da yapıyorum- aklıma hep sen geliyorsun. Daha doğrusu senin kitaplarını okurkenki ruh halim. Bir insan hep mi kıkırdar? Hiç mi içinde tutamaz o gülücükleri? Yok yapamıyorum.
YapamıyorDum…
Tüm kitaplarını okudum, en sona sakladığım iki adet biyografiyi ise bitirmeye kıyamıyorum.
Yeni hikayeler yazamayacaksın diye üzülürken bugün yeni bir şey fark ettim.
Bu hikayeleri senin yerine ben yazabilirim.
Ne dersin?
Hayalindeki veliaht değilim biliyorum, boyum sadece 1.60 ve yazı yazmak için minik bir kulübem de yok.
Ama üzgünüm, kendimi durduramayacağım galiba.
Bu kadar hikayeden sonra hayata eskisi gibi bakamam.
Koca Sevimli Dev’in kulağıma üfleyeceği harika rüyaları beklerim.
Belki bu rüyalardan birinde seninle Willy Wonka’nın Çikolata Fabrikasını ziyaret eder, Matildayla Cam Asansöre bineriz.
Kitapların sayfaları bitti ama ben onları hayal dünyamda yazmaya devam edeceğim.
Hem sana demiş miydim, Dev Şeftali’yi okuduktan hemen sonra beni bacağımdan ısıran minik arının bana göz kırptığını :)”
0 Yorum
Yorum gözükmüyor
Şu anda yorum yok, bu yazı için ilk yorumu sen yapabilirsin!