Annemin Çocukluğu Nerede?

Okul hayatım ne yazık ki erkenden (5.5 yaş) başladığı ve tüm gün okulda olduğum için doyasıya oyun oynadığım bir dönem geçirdiğimi pek hatırlayamıyorum. İlkokul öncesi döneme ait anılarım hep damda tek başıma oynadığım top oyunları, bisiklet sürme vb üzerine. Evcilik oyunlarımı da hayal meyal hatırlıyorum. Annemin okul programı yoğun olurdu ve biz de kendi başımızın çaresine bakmaya çalışırdık ama bunun eksik veya yanlış bir tarafını görmemiştim. Ta ki büyüyene kadar… Peki, “Annemin Çocukluğu Nerede?”
Bir an evvel büyümek istediğimiz o an’lardan “Aman keşke hiç büyümeseydik ve hep çocuk kalsaydık.” cümlelerini kurmaya başladığımız zamana ne ara geçtik ve ne hızlı büyüdük, ben de bilmiyorum. Sanırım içerisinde bolca sınav telaşı, iyi bir okul kazanma kaygısı derken “çocukluk” da gümbürtüye gitti. Bunu fark eden ebeveynler olarak kendi çocuğumuzla inanılmaz “kaliteli” zamanlar geçirmeye (çalışmaya) başladık. Çünkü uzmanlar öyle diyordu! Ama hiçbir uzman söylediklerinin anneler üzerinde nasıl algılandığının veya baskı yarattığının bilincinde değildi. O yüzden yepyeni bir yola girdik ve kendimizi rahat bıraktık 🙂 Yeni nesil ebeveynler olarak çok okuduk, çok dinledik ve çok araştırdık. Bu yöntemler fayda getirdi elbette ama en temel şeyi unuttuk. Onu da birazdan anlatayım. Aklına gelen olduysa söylesin 🙂

Geçen haftalardan birinde “Ze” ile tanıştım. Kırmızı rengi ve zürafaları seven bir kız değil; renklerden kırmızıyı ve hayvanlardan zürafayı seviyor çünkü. (Yazarın bu minik kelime oyunlu girişine bayıldım) Anne ve babasının zoruyla daha doğrusu oyun oynama vaadiyle yumurtasını hop diye atıveriyor ağzına hem de burnunu kapatıp! Ama o da ne? Babası olta takımlarını çıkarmış, balığa gitme hazırlıkları yapıyor; annesiyle başka bir dünyada. Peki, Ze boş yere mi yedi o hiç sevmediği yumurtasını? Çok sevdiği Zürafa Hanım ile beraber (bilmiş bir zürafa olduğu için “hanım” demek yakışmış ama benim tercihim “Ze” ile uyumlu farklı bir lakap olurdu 🙂 çay takımlarını dizdiler ve sonunda annesi “Kuş Hanım” olmak için yanlarına geldi aslında… Lakin oynamış olmak için geldiğinden az kalsın Kuş Hanım’ı da suda boğacaktı. Zürafa Hanım sorunun kaynağını buldu pek tabii: “Annen çocukluğunu kaybetmiş. Böyleleri oyun oynayamaz.” Peki çözüm?

“Bir insanın çocukluğu kendisinden ne kadar uzağa gidebilir ki?”

Annemin Çocukluğu Nerede?

Ze ve Zürafa Hanım başlarlar aramaya… Ze’nin annesinin çocukluğu dolabın içinde olabilir mi? Veya masanın altında? Yoksa o kapısı hep kilitli olan odanın içerisindeki kutulardan birinde mi?
Hikayenin hangi yöne gideceğini merak içerisinde okudum ve bulunan o meşhur çocuklukla beraber ben de rahatladım. Nerede saklandığını elbette söylemeyeceğim ama benim için de güzel bir deneyim oldu.

Elifle oynarken bazen “anne” değil de “öğretmen” gibi olduğumu ve onunla oynamak yerine ona bir şeyler öğretmeye çalıştığımı fark ediyordum. Şimdi ise çocukluğunu bulmuş bir anne gibiyim, öyle olmasa Elif’e doğum gününde teyzesinden hediye gelen tırtıllı legoları görüp Eliften çok sevinmez ve “Ama ben onları çocukken çook severdim!” diye haykırmazdım, öyle değil mi?
Bu hikayede siyah, beyaz ve kırmızı renklerin hakim olmasını sevsem de çizimlerin biraz daha yumuşak geçişli (küçük burunlu Ze gibi) olmasını tercih ederdim.

Ze’yi hayatımda farklı bir yere koydum ve Elif ile okuyacağımız günleri iple çekmeye başladım. Bana sormasına fırsat vermeden çocukluğumu saklamaya ve hep hatırlamaya devam edebilirim umarım…

Hazır 23 Nisan da gelmişken hem size hem de çocukluğunuza bir hediye olsun, çocukluğunuzun nerede olduğunu* 24 Nisan tarihine kadar yazın, yazarından imzalı Ze ile tanışma fırsatı yakalayın.

blank

* İpucu: Çok uzağa gitmiş olamaz! 🙂
**Bu kitaplar da ilginizi çekebilir. Ve Dilge Güney’in diğer kitaplarına buradan ulaşabilirsiniz.

Annemin Çocukluğu Nerede?
Yazan: Dilge Güney
Resimleyen: Berna Erözkan Akan
Yaş grubu: 7+
Yakın Kitabevi, 56 sayfa, karton kapak
lokumcocuk

0 Yorum

Yorum gözükmüyor

Şu anda yorum yok, bu yazı için ilk yorumu sen yapabilirsin!

Yorum yapabilirsin

<