Belirsizlik ve Değişim Günlükleri -10

Daha önceki günlükler için tam buraya bakabilirsiniz.

Canım yazmak istiyor. Kafamın içinde çok ses var ve dışarı çıkmak için küçük de olsa bir mücadele veriyorlar. Oysa ki gerçekten çok uykum var ve saat henüz gece yarısı bile olmadı. Elif’in kalem tıraşı fazla dolup bir anda kitabının üzerine patlayarak dökülmüş, yardıma beni çağırdı. Parçalara bakınca benzerliğe şaşırdım, sanki beynimin içindekiler de dolmuş da belki dökülmek için yer arıyormuş gibi geldi.

Mr.Hyde

Dr.Jekyll ve Mr. Hyde kitabını üniversitede okumuş ve çok etkilenmiştim. Tam yılını hatırlamıyorum ama on beş yıla yaklaştı migren atakları. Son yıllarda bu ataklar sırasında kendimi gerçekten Mr. Hide gibi hissediyorum, Dark Side’a geçmişim ve haberim yokmuş gibi. Ağrı, karanlığı kasveti ağırlığı şaşkınlığı umutsuzluğu siniri de beraberinde getiriyor. Ya da belki sadece halının altına süpürdüğümü sandıklarımın üzerinden halıyı çekiyor. O da olabilir.

Geçen hafta ve ondan iki hafta öncesinde … öyle zorlandım ki ataklar sırasında, en son geçen hafta iğne vurulup mr’a girdim. Babamdan kaynaklı olarak kafamda kurguladığım tüm felaket senaryolarına nanik yapabilmek için beyin mr’ının temiz çıkmasına çok ihtiyacım varmış. Maskeli şekilde hiç girmemiştim o makineye. Maskesiz bile dayanmak güç ama maskeyle olunca öyle  zorlandım ki kendimi gaza getirmek kolay olmadı. Sonunda doktora “temiiiiiz” diye sarılacaktım ama bomboş bakıvermişim. Dışarıdan çapraz bir ayna tutulsaydı yüzüme öyle gösterirdi bence beni.

Sağlık konusunda belirsiz tuhaf ilginç günler geçirdim ve hep “Bu da geçecek” cümlesine sığındım. Karanlığın aydınlığı oluyor. Bunu bilmek bana güç veriyor. Bu dönemlerde farklı aydınlanmalar da oldu. Mesela arkadaşlığın ne kadar kırılgan olabileceğini birkaç kez daha deneyimledim. Bloga bir şeyler yazınca “Sen benden mi bahsettin?” yorumları geldikçe yazmayı bırakmıştım çünkü anlattığım konularla soruları soranların kesişim kümeleri bile yoktu. (Matematikte hiç ortak noktası olmayan küme kesişmelerinin bir adı vardı sanki biz okuldayken, hâlâ var mıdır bilmiyorum.) Oysa artık bunlara çok daha az takılıyorum. Açıklamak gereksiz geliyor.

Kahvesi kötü olan mekanın duvarları

Arkadaşlık?

Dönelim arkadaşlık ve kırılganlığa… Nasıl bir arkadaşım acaba, bilme imkanım olur mu? Zor belki gereksiz bir soru. Bazen vermeyi çok seviyorum hatta verirken bahsettiğim arkadaş hâlâ karşımda mı diye bakmayı unutuyor, önümü göremiyorum. Sonra bir bakıyorum ben ve verdiklerim varız sadece. Etraf sessiz.

Bazen de verilenler bana ulaşmıyor çünkü ben o adresten taşınmış oluyorum. Yeni adresimi arkadaşıma vermeyi unutmuş da olabilirim, onun beni bulmasını istemiş de. Bu kez de karşı taraf verdikleri ve kendisi ile yalnız kalmış oluyor.

Hep bir alma-verme mi arkadaşlık? Bu belki de hiç düşünülmediğinde var olan bir “şey”; arkadaşlık. İsimlere, sıfatlara takılmadan onların önüme taş koymasına izin vermeden yola devam etmeye çalışıyorum. Bir çabanın ta kendisi bu.

Yazmak? Alt Alta mı Yan Yana mı?

Paylaşmaktan pek de hoşlanmadığım, inanılmaz bir sır olduğunu düşündüğüm şeyi sadık blog okuyucularıyla paylaşabilirim. (Kaç kişi olduğunuzu bilme imkanım yok, bir şeyi kendinize yakın görüp buralara yolunuz düştüyse demek 🙂 Yazma eylemi ile olan ilişkimi yeniden gözden geçirdim. İlginç detaylar gözüme çarptı. Detay değil de bariz bir şekilde ortada olan şey ise yazdıklarımın çeşitli sebeplerle yayımlanamıyor oluşu. İlk başta kişisel algılamaya çok müsait gördüğüm bu alanda hissizleştim sanırım.

İlginç olanı şu, pes etmek gibi bir şey geçmiyor aklımdan. Yayımlanıp yayımlanmamasını gerçekten umursamadan yazmaya devam etmek. Bu his. Bu motivasyon. Bu iç gülüş. Bu tuhaflık. Anlatamadığın ama sadece senin bilebildiğin bir şey. (Bir önceki cümleyi tam tersi mi kursaydım ikilemi gibi. Tam da ‘burası’ işte.) Reddeden yayınevlerini alt alta yazınca çok uzun olacaktı, biraz da yan yana yazdım. Listeye bir de öyle baktım. Sonra bir de gönül bağı kurabileceklerimi listeledim. Onlar da alt alta yazınca uzun oldu. Eh biraz da yan yana yazdım yine. Bu denge hoşuma gitti.

Çizgi Roman

Bu ara çizgi romana sardım. Bu ifade ile aramızdaki diyalogu da göstermek istedim. Hikâyeyi ayrı resimleri ayrı okuyarak ilerlemeyi, neyi nasıl vermişler görebilmeyi, oradan da notlar almayı çok sevdim. Sardığım şeyin çizgi roman olması bütçe hacmini şişirmiş olsa da geceleri bazen okurken siyah beyaz sayfalarda gözlerim acısa da çok sevdim bu diyalogu. Belki geniş listeler de yaparım. Belki. Kim bilir… Süper kahramanlar değil ama gerçek hikâyeler, biyografiler, kırgınlıklar, duygular, aile ilişkileri, hüzünler ilgimi çekiyor. Konuya neresinden ve nasıl girilmiş, neyi ne kadar anlatmak istemiş gibi detaylara takılıyorum. (Onlara bakıyorum anlamında değil. Takılıp kalıyorum anlamında.)

Bir ara GROK niyetim vardı. Grafik Roman Okuma Kulübü kurmak yani. Tam zamanlı yoğun iş temposu, çocuklar ve arada sıradadan biraz fazla yoklamaya gelen migren sebebiyle uzaktan el salladığım bir hayale dönüştü bu proje de. Sadece okumak yetmiyor bana. Okuduklarım hakkında yazmak, onları daha iyi kavramamı ve aslında nasıl kavradığımı anlamamı sağlıyor. Okuduklarım hakkında konuşmak da sağaltıcı bir etkiye sahip oluyor. Okuduklarımı paylaşmak ise (buna hızlı tüketim medya aracı instagram diyelim) bir işe yarıyorum hissi veriyor.

İnstagram demişken

Daha önce bu konu hakkında yazmıştım sanırım, bulursam link vereceğim. Yayınevlerinin gönderdiği kitapları paylaşma ve övme yarışında olan hesaplardan, “instablogger” ya da “bookstagram” deniliyor sanırım, gına gelmişti. Yayınevlerinin reklam ve tanıtım aracı olarak anne hesaplarını kullanmalarını tuhaf bulmuyorum aslında. Gönderilen her kitabı aşırı beğenen kitlenin güvenirliğinin sorgulanmamasına şaşırıyorum. Bu da bir danışıklı dövüş gibi belki. Neyse ben önüme bakayım.

Ne diyordum?

Lokum Çocuk için çok güzel gelişmeler oldu ama kesinleşmediği için şimdilik yazmıyorum. Geçen gün Yağmurla görüntülü konuşabilmek -aylar sonra- bana çok iyi geldi. O kadar çok kitaptan bahsettik ki bir ara nefesim kesilmiş. Sonra dün Gökçe ile mesajlaşmamız ilginç bir zamana denk geldi. Evren ve mesajlar konusuna inanıyorum galiba.

Belirsizliğin en garip yani pandemi ve okul süreci. Ancak sahiden yoruldum. Aldığım yeni ilaçlarla beraber gece yarısını göremeden mışıl mışıl uykuya geçecek gibiyim. Belki Ev okumaya devam ederim, sahi Paco Roca‘dan bahsetmiş miydim daha önce?

 

lokumcocuk

2 Yorum

  1. Avatar
    Şirin Ekim 05, 2021

    Lokum gibi bi arkadaşsın ? ben bi gidip Paco Roca’ya bakayım ? bi de Lulu’da gözüm kaldı.

    Cevapla
  2. Avatar
    Semra Ekim 06, 2021

    Günlüklerini seviyorum. Hatta sanırım okumayı en çok sevdiklerim. Sohbet ediyormuşuz gibi. Bi gün bi kitap formunda okumayı isterdim.

    Cevapla

Yorum yapabilirsin

<