Küçük Hanım
İsmi güzel, kapak güzel, ilk paragraf şahane derken kitaba şöyle bir baktım. Ve ne göreyim? Kitap resimli. Amanın tadından yenmez ki şimdi bu! “Okul Çağı” dönemi kitaplar içinde bulunabilecek en güzel şey resimli olması bence. Koştum yine kasaya ve hemen aldım kitabı. O gün okumaya başladım ve ertesi gün de bitirmiştim zaten. Bazen büyük çelişkiler yaşıyorum kitap okurken “okumalıyım çok merak ediyorum” ile “okumamalıyım, bitti bitecek” arasında kalıyorum. (Manolito’yu ısrarla bitirmedim bu yüzden ehehe) Şu ara okuduğum Gizli Bahçe kitabı da öyle. Neyse konuyu değiştirmeyeyim. Bu kadar girişten sonra kitaptan bahsedebilirim sanırım 🙂
Kitapta pek tatlı bir kız var, ismi Lilly. Dediğim gibi çizimleri de olduğundan zihnimde canlandırmak çok daha keyifli oldu bu hikayeyi. Lilly’nin ailesi kapısında altın bir çörek olan yeni bir apartmana taşınırlar. Ve orada Lilly Küçük Hanım ile tanışır.
“Arka avluda oturuyor. Boyu yetişkin bir penguen kadar, hava nasıl olursa olsun safari kıyafetini giyer ve şemsiyesi sayesinde istediği zaman bukalemun gibi renk değiştirebilir. Bukalemun gibi renk değiştirmek mi?”
Bundan sonraki kısmı yazmayayım ama Lilly ve Küçük Hanım’ın başından geçen tatlı bir hikaye olduğunu söyleyebilirim. Bir ara ben de bukalemun gibi renk değiştirebilir miyim diye çok düşündüm ama yapamadım sanırım, Elif “anne” diye ebeledi beni.
Bahçenin en güzel yerine “çocukların girmesi yasaktır” yazan Leberwurst (ciğer sucuğu) isimli apartman görevlisini gerçek hayatta tanımadığıma çok sevindim. Yoksa kesin kavga ederdik. (ya da ben en fazla: pardon bakar mısınız, lütfen o yazıyı kaldırır mısınız, derdim. O da “yooo” derdi. ben de ona bir şey diyemeden çok kızardım içimden, gözlerimden kocaman alevler çıkardı falan 🙂 Zihnimde bile canlandırdığıma göre bu ciğer sucuğu amca beni bayağı etkilemiş olmalı.
“Adam uzun boylu ve zayıftı, ama en kötü yanı, içinden süpürgesininkiler gibi siyah kılların çıktığı devasa burun delikleriydi.”
Kitapta Lilly’nin annesini de çok sevdim.
“Koşarak mutfağa girdi, annesi masanın başında durmuş, hamur yoğuruyordu. Mikserle değil, elleriyle. Hamur parmaklarının arasından fışkırıyordu. Ellerine, saçlarına ve burnuna yapışıyordu. Çünkü annesi hamur yoğurduğunda, bunu bütün kalbiyle yapardı.”
Kısacık, keyifli, hani pasta olacak olsa tek lokmalık çifte kavrulmuş kıvamında, bukalemunlu, çörekli neşeli bir hikaye oldu benim için Küçük Hanım.
Çizimleri ise inanılmaz güzeldi, dönüp dönüp baktım diyebilirim.
– Yazar acaba bir zamanlar Küçük Hanımla tanışmış mıydı?
– Bukalemun Chaka oldukça tatlı değil miydi?
– Lilly’nin yerinde ben olsam ne yapardım, bu sırrımı aileme söyler miydim?
-Kitabı daha da çekici kılan şey yoksa çizimlerinin başarısı mı?
– Küçük Hanım karakteri yazarın aklına nereden geldi?
– Ben de böyle renk değiştirmek ister miydim istediğim zaman? (Kesinlikle evet!)
– Yakın zamanda yine böyle tatlı bir kitap keşfedebilecek miyim? (işte bu çok önemli…)
Küçük Hanım
Özgün Adı: Die Kleine Dame
Yazan: Stefanie Taschinski
Resimleyen: Nina Duleck
Çeviren: Ayça Sabuncuoğlu
Yaş grubu: 8+
İletişim Yayınları, 2013, 116 sayfa, karton kapak
0 Yorum
Yorum gözükmüyor
Şu anda yorum yok, bu yazı için ilk yorumu sen yapabilirsin!