Annemin Kelimeleri

Okuduğunuz kitabın etkisinden çıkmanız ne kadar sürer?
Hikaye heyecanlandırmadıysa arka kapakla beraber var olmamış etki de uçup gider.
Peki, tam tersi bir durumda?
Karakterlerle tam kahve içmeye başlamışken o sohbeti bırakıp gidebilir misiniz?
Gitmek istemediğim hatta muhtemelen etkisi bende uzun yıllar sürecek bir kitap okudum geçen hafta.
Yazmadan önce bekledim, sözcükler havada kalmasın ve demlensin diye.
Sanırım şimdi vakti geldi, o halde başlayayım:

Heidi’nin annesi ile ilişkisi biraz farklı çünkü annesi, komşuları Dette’nin deyimiyle arızalı bir makineye benzeyen bir beyne sahip; “Temel parçaların hepsi yerli yerinde, dışarıdan bakıldığında gayet güzel çalışabilirmiş gibi görünüyor ama içeride bir sürü küçük ve esrarengiz parça var. Bunların bazıları kırık, bazıları eğri büğrü, bazıları da hepten kayıp. Bu yüzden makine doğru düzgün çalışamıyor.”
Bu durum Heidi’nin yaşamını en başından itibaren etkiliyor elbette ama bu etkiye “kötü” demek pek mümkün değil. Komşuları Dette ile yapmurlu bir günde tanıştıklarında Heidi henüz bir haftalık ve ortada ne baba ne de başka bir akraba var. Sorun şu ki, onlara ne olduğunu yani öncesini bilen veya bunu anlatabilecek biri de yok.
Anne-kızın hayatında sadece komşuları Dette var; ilk etapta sığınacak güvenli bir liman gibi dursa da zaman içerisinde Dette’nin agorafobisi onları dışarıdaki hayattan iyice koparıyor.
Heidi 12 yaşına gelmesine rağmen okula hiç gitmiyor ve Dette ona evde öğretmenlik/rehberlik yapıyor. Neyse ki kütüphane yakın ve oradan istedikleri kadar kitap alabiliyorlar.

“İnsanlar gerçekte nasıl biri olduklarını görmeni engellemek için bin türlü dolap çevirir Heidi, ama inan bana, gözleri onları her seferinde ele verir.”

Heidi için zaman bir parça durarak ilerlese de tek bir kelime hayatını tamamen değiştiriyor ve onun peşinden uzun bir yolculuğa çıkıyor: Soof

“Annemin beyninde bir sorun olduğunu yüzüne bakıp da anlayamazdınız, ama ağzını açtığı anda işin rengi değişirdi. Sesi küçük kızlarınki gibi çok tizdi ve sadece yirmi üç kelime biliyordu. Sayıdan eminim çünkü annemin söylediği şeylerin listesini yapıp mutfak dolabımızın içine raptiyeliyorduk. Bunların çoğu iyi, daha ya da sıcak gibi sık kullanılan kelimelerdi ama içlerinden bir tanesi vardı ki onu sadece annem söylerdi: soof.”

Heidi’nin soof’un peşinden gitmesinin en önemli sebebi öncesini yani geçmişini /kendisini arıyor olması.

“Eğer unutursam ben de annem gibi olurum sonunda, eksik parçalarla dolu olurum.”

Uzun bir yolculuk, daha önce sadece evinin yakınındaki yerlere gitmiş küçük bir kız için nasıl geçmiştir dersiniz? Bazen bulantılı bazen sallantılı ama yine de ‘iyi ki yapmışım’ dedirten ve sonu iyi bir yere bağlanan cinsten mi? Yoksa bir şeyi bilip bilmemenizin o şeyi değiştirmeyeceği anlamında mı?

Bu yolculukta en sevdiğim şey, Heidi’nin listelerine ortak olmak oldu özellikle de “Yalan Söylemek Hakkında Bildiğim Şeyler” listesine. Onun bildikleri ile kendi bildiklerimi birleştirdim. Sonuç; yalan söylemek iyi bir şey olmasa da bazen yalan söylemek gerekebilir ve işte o zamanlarda yalan söylemek o kadar da kötü bir şey değildir. 

Şantilik peşinde olduğunu gözlerinden anladığınız anneniz size Soof’u açıklayamaz belki ama çay teklifinde bulunabilir. Ve bu teklifi geri çevirmeseniz iyi olur…

“Çay, Heidi?”
“Sonra, anne…”

Bir kelimenin 12 yaşındaki bir kızı tek başına uzun bir yolculuğa nasıl çıkartabildiğini merak ediyorsanız (ki gerçekten etmelisiniz) bu hikayeyi okuyun. Benim için bu hikaye soof ile beraber başka bir anlam da taşıyor: anne-kız ilişkisi. Magda Szabo’nun İza’nın Şarkısı kitabını baskısı tükenmişken bulup okuyup hikayeye hayran kalmıştım. Annemin Kelimeleri kitabında ise Sarah Weeks anne-kız ilişkisine farklı ‘engel’ler koyarak bunu bir gençlik romanına dönüştürmüş. Keşke yazarın diğer kitapları da Türkçe’ye çevrilse (Elif Ersavcı olursa harika olur) ve biz de onları okusak.

“Bir şeyi bilmiyor olmanız aptal olduğunuz anlamına gelmiyordu. Önünüzde hala merak edecek şeyler var demekti bu sadece.”

Annemin Kelimeleri
Yazar: Sarah Weeks
Çeviren: Elif Ersavcı
Yaş Grubu: 12+
Cançocuk Yayınları, 2017, 188 sayfa, karton kapak

lokumcocuk

3 Yorum

  1. Avatar
    Elvan Mart 22, 2019

    Bazı kitaplar asla unutulmuyor, benim için bu kitap o kategoride ilk 3 ‘te yer alıyor. Gecenin 2 ‘sinde son cümleyi okuyıp kapağı kapattığımda hıçkırıklar içinde kaldım. Günlerce kitapla yaşadım resmen. Muhteşemdi tek kelime ile muhteşem♥️

    Cevapla
    • Avatar
      lokumcocuk Mart 26, 2019

      Ben de benzer bir okuma deneyimi yaşadım Elvan. Çok etkilendiğim bir kitap oldu.

      Cevapla
  2. Avatar
    Demet Mayıs 12, 2019

    Eserlerde engellilik konusu islenirken, cocuk engelli ve ona hayatini adamis bir anne veya aile profiliyle karsilasiriz cogu zaman. Peki ya annemiz, bakimina,ilgisine muhtac oldugumuz kisi, engelli bir bireyse? Bunu aklimiza bile getirmek istemeyiz tabii ki. Fakat bu durum da hayatin ta kendisi degil midir?
    Eser, aklimiza getirmek dahi istemedigimiz bu durumu gözler önüne sermekte oldukca usta bir tavir sergilemis. Heidi, annesinin yaninda kahramanca yer almis, tâki kim oldugunu, nereden geldigini merak eden o süphe icini kemirinceye dek. Asıl mesele de bundan sonrasinda başlıyor işte…
    Herkesin okumasi gereken, dokunakli, heyecanli bir kitap. Akışına kapildiniz mi hele bir de deymeyin keyfinize…

    Cevapla

Yorum yapabilirsin

<