Kumkurdu

Ben çocukken;
Canım sıkıldığında biriyle buluşmak isteseydim bu kişi Kumkurdu olurdu.
Oyun oynamak, zıplamak, hoplamak, yaramazlık yapmak isteseydim gözlerim Kumkurdu’nu arardı.
Büyüklerin “dır dır etme” laflarına çok kızıp ayaklarımı yere sert vurarak (ve dudağımı bükerek) kendimi dışarı atsaydım, mutlaka Kumkurdu ile karşılaşmak isterdim.
Aklıma bir soru takılsa: “Kuşlar uçtuklarını biliyorlar mı acaba?” ilk olarak Kumkurdu’na sorardım.
Düştükten sonra moraran dizlerime, kızaran kollarıma “kahramanlık madalyası” takan kişi yine Kumkurdu olurdu.Ben büyüdüm ama çocukken Kumkurdu ile hiç karşılaş(a)madım. Büyüdüğümde “içimdeki çocuk”u onunla tanıştırdım. Birbirlerini çok sevdiler, hemen kaynaştılar ve hiç ayrılmak istemediler.Dolayısıyla, aslında bu yazı bir kitap tanıtım yazısı değil.

Kendini, anne ve babasıyla birlikte deniz kıyısında bir evde yaşayan Zackarina’nın yerine koyan minik bir kızın aklında kalanların not düşüldüğü bir yazı.
Çocukluğum ağaç tepelerinde, sokakta, deniz kıyısında geçmedi.

Ama şimdi fark ediyorum ki aslında “Kumkurdu”nu arayarak geçmiş.

Sahi neredeydi o?
Bisiklete binmeyi ya da yüzmeyi öğrenirken bana “düşünce antrenmanı” yaptırsaydı, annemle babama “büyürken vücudun patlayan mısır taneleri gibi kıpır kıpır olduğunu” anlatsaydı, karanlıktan çok korktuğumda elimden tutup “Karanlıkta kötü şeyler aramak zorunda değiliz, güzel ve gizemli şeyler de bulabiliriz; yani karanlıktan korkarsan, o zaman tehlikeli olur. Ama karanlığı sevme cesareti gösterirsen, o da seni sever,” deseydi ne kadar güzel olurdu.

“Neredeydin Kumkurdu?” dediğim an’larda aslında Kumkurduy’la “pasteli, börelli, şekelli hopa lup” ve “dondulleli, çikolleli, şapırt şup” yediğimizi; Kafaüstüduran Ülkesinde deniz ve gökyüzü yer değiştirmişken zıplayabildiğimizi, saatte 72 bin km hızla uçan dünyada düşmemek için sıkıca tutunduğumuzu fark ettim.“Bazı yıldızlar suyun içinde oynar, Bazıları da gece gökyüzünde parlar.”

“Gece yatısına başka bir yere hiç gitmedim,”diyemem artık; çünkü Yıldızlar Denizi’ndeSessiz Gece gemisinde bir şiiri dinleyerek uyumuştum:

Babamı kaybettiğimde 18 yaşındaydım ve o zamandan beri “ölüm”ü çok da anlamlandıramam. “Neden insanlar zamansız ölür?” hatta“Neden insanlar hastalanır?” İşte bu soruları kitapta ölümle tanışıp onunla konuşunca biraz olsun anladım. Ve hatta korkmadım. Ya da daha az korktum diyelim.

Babamla en sık yaptığımız şey birlikte maç izlemekti. O an’lar çok kıymetliydi. Ofsaytı ilk öğrendiğimde karşı takımın kalesine doğru giden her futbolcu için “ofsayt ama bu” diye heyecanlanıyordum. Babamla niyet edip de yapamadığımız şey de tribünde maç izlemek olmuştu (Farklı takımları tutuyorduk bu arada). Kumkurdu ile Zackarina’nın oynadığı maçta minik kız 7-0 yenilince çok üzülür ve somurtur. Kumkurdu madalyayı ona verir, Zackarina şaşırır “Ama ben kaybettim,” der. Kumkurdu daha çok şaşırır: “Kazananlar zaten mutludur, ödül kaybedenlere verilmeli,” diye…

Ben çoğu şeyimi kaybederim; anahtarımı, eldivenlerimi, kartları, not ettiğim sayfaları. Bilin bakalım çoğu zaman onlar nereden çıkar? Ceplerimden! Pantolonunda bir cep demek; elini içine koyduğunda parmaklarınla içindeki şeylere dokunmak ve hissetmek demektir. En küçük şeyleri bile; küçük taşları, bir ipi ve belki bir mantar ya da lastik şeridi. Peki ya Kumkurdu gibi pantolon giymeden dolaşırsan? İşte o zaman da bir cebini onunla paylaşırsın. Elif’le dışarıda yürürken paltomun o kabarık cebine elimi her attığımda aklıma Kumkurdu geliyor ve cebimde onun için de boşluk bırakıyorum. Gün gelir deniz kabuklarıyla doldurur benim cebimi, kim bilir.

Kumkurdu’nu okumamış olsaydım hayatım bambaşka olurdu. Mesela mantar sivrisineklerinin ne kadar iyi kalpli olduklarını, kuyruklu yıldızların hep aceleci olduklarını, evrende hiçbir şeyin yok olmadığını sadece başka bir şeye dönüştüğünü bilemezdim.

“Gerçek, çok büyük ve önemli bir yer. Her şey orada olur biter.” Gün içerisinde bazen yalan söyleriz(öylesine) bazen de yalan söylemek zorunda kalırız(mecburiyetten) ama sanırım aklımız diğer köşede kalır. Her şeyin olup bittiği o köşede.

Her satırında “Canım Kumkurdu” diye Kumkurduna sarılmak ve hatta onunla güneş banyosu yapmak istedim. Kitabın son sayfasını kapatırken sanki çocukluğuma da el salladım (çok ağladım) ve Kumkurdu’nu onun yanında bıraktım.

– Birinin dost mu düşman mı olduğu nasıl anlaşılır? diye sordu Zackarina.
– Vallahi, yemek gibi, dedi Kumkurdu. Tadına bakmak gerekir.
– Olmaz ki, dedi Zackarina. İnsanların tadına bakılmaz ki.
– Öyle, ama gözlerinin içine bakabilirsin, dedi Kumkurdu. O zaman her şey anlaşılır.

Seri, “Kumkurdu”, “Daha Fazla Kumkurdu” ve “Daha da Fazla Kumkurdu” adlı kitaplardan oluşuyor.

* “Bu kitabı okumalıyım!” derseniz biraz çokça araştırma yapmak gerekiyor. Ben Kumkurdu’nu –kuzenimde okuyup, kendi kitaplığımda da olmalı dedikten sonra- yaklaşık 1,5 yıl aradım baskısı olmadığı için. Kolay olmadı bulmak ama Kumkurdu’na kavuşmanın mutluluğu çok güzeldi. (Güncel: Baskısı yenilendi, kitapçılarda rahatlıkla bulabilirsiniz.)

** Çocuklarınızın daha çok soran/sorgulayan/anlamlandıran bireyler olmasını isterseniz onu mutlaka Kumkurdu ile tanıştırın derim.

*** Kumkurdu kitabı nasıl okunur?

A) Kitap ele geçirilir geçirilmez bir solukta okunur.
B) Her akşam uykudan önce bir parça okunarak uykuya mutlu geçilir.
C) Biraz okunur biraz tartışılır (ikili okuma)
D) Aklına bir soru takıldığında, rastgele bir sayfa açılır ve Kumkurdu okunur.
E) Hepsi.

“Ev küçük ama deniz büyüktü ve denizde yüzülebiliyordu.”

blank
 *Lokum Çocuk Kütüphanesi instagram hesabındaki başka pek çok kitap da ilginizi çekebilir.
 ** 9 yaş ve üzeri kitaplara buradan ulaşabilirsiniz.
lokumcocuk

1 Yorum

Yorum gözükmüyor

Şu anda yorum yok, bu yazı için ilk yorumu sen yapabilirsin!

Yorum yapabilirsin

<