Lokum Çocuk’un 10 Yıllık Serüveni
Gecenin bir vakti yazı yazmayı çok seviyorum. Nicedir aklıma gelen bir şey vardı, ben kaç yıldır yazıyorum ve yaklaşık kaç yazı yazmışımdır diye. Görünce biraz şaşırdım biraz da mutlu oldum. Elif takvimi boş görünce geçen gün “Bir şey söyle de oraya yazalım, o günü kutlayalım.” demişti. Kafam çok karışık olsa da kutlamak istediğim şeyin blog yazarlığı olduğunu fark ettim. Uzun zamandır yaklaşık olarak bir sayı söylüyordum ama artık kocaman ve net bir sayı verebilirim: TAM 10 YILDIR BLOG YAZIYORUM!
On sene önce yazmaya başladığım bloğumda anlattığım her şeyi kedim Lokum‘un gözünden aktarıyordum. Çok komik bir dil çıkmıştı ortaya, beraber yaşadığımız için onun gibi düşünmek, onun gözünden bakmak çok eğlenceliydi ve bana başka bir göz daha kazandırmıştı. (Üçüncü göz geyiği yapmayacağım ama merak etmeyin.) Ardından en uzun süre yazdığım bloğuma her telden yazmaya başlamıştım. O kadar çok anlatacak şeyim vardı ki bazen tek bir yazıya sığamıyordum. Önceki üç bloğumun toplamında 750’den fazla yazı var-mış. Eskiden blogspot uzantısı kullanıyordum çünkü arayüzü kolay ve ücretsizdi. Ardından profesyonel bir dokunuşla Lokum Çocuk Kütüphanesi web sitesine geçiş yaptım ve tam üç yıldır da buradayım. (Ev taşınmaları gibi anlattım ama, yeni evimde mutfak daha geniş diyeyim tam olsun.)
Bu siteyi oluştururken aklımda kütüphanemi en kısa zamanda sanal bir ortamdan çıkarmak ve gerçek bir kütüphaneye dönüştürmek vardı. Sabahları bisikletime atlayıp deniz kenarındaki kütüphaneme gidecek ve orada yazı-çizi işlerimi yaparken kitap almaya gelen çocuklarla sohbet edebilecektim. Şu an sadece deniz kenarı kısmını yakalayabilmiş durumdayım. İş çıkışlarında da bazen bisiklete biniyorum, o kadar. Bunun için moralimi bozmuyorum (çoğunlukla) ve okumalarıma odaklanmaya çalışıyorum.
Tam Odaklanacağım Bi Gülme Geliyor!
Günlük hayatta da yaşadığım en büyük sıkıntı, odaklanamamak olduğu için aynı anda okuduğum /okumaya çalıştığım kitaplar 10’u buluyor ve ben bu durumu karakterleri karıştırmaya başlayınca fark ediyorum. Yıllardır yaşadığım ikilem: okuyayım mı yazayım mı?
Ve sonuna da ironik bir soru: Yazdıklarımı biri(leri) okuyor mu?
Uzay boşluğuna doğru bir haykırma: O r a d a k i m s e v a r m ı ?
Blog yazmaya alışınca instagram bana öyle tuhaf gelmişti ki, aslında hâlâ orada yazmaya alışamadım, fazla sahne önü gibi geliyor ve doğallıktan uzak buluyorum çoğu şeyi. Algoritmalara alışamayıp olduğum yerde sayıklıyorum sanırım. Geçen gün kandırma olduğunu sonradan algıladığım bir mesaj geldi, hesabınız iki gün içinde silinecek diye. İlk iki saniye aklıma gelen şey “oh be daha çok kitap okumaya daha çok vaktim kalır.” oldu. Bundan sonra paylaştığım 2500 gönderinin havaya uçacak olması garibime gitti. Sonra bir gülme geldi. Ardından da panik oldum. Kafam geç çalışıyor dediğimde insanlar inanmıyor ama üzgünüm böyle. Panik olacağı yerde rahatlayan bir insana ciddi işler vermeyin bence.
“Tanışabilir miyiz bağyan?”
On yıllık zaman içerisinde tavşan dağa küstü ve dağın haberinin olmadığı zamanlar da yaşadım, “Bundan sonra yazmayacağım.” dediğim noktaya da geldim (beş dakika falan sürdü), ilginç mesajlar da aldım (“Tanışabilir miyiz bağyan?”), çok üzüldüğüm birkaç olay da yaşadım. Ama hayatımdaki en yakın arkadaşlarımı kitaplar-yaptığım paylaşımlar sayesinde tanıdım.
Yazılarıma her zaman yorum gelmedi ama bazen öyle yorumlar geldi ki kalp atışlarım hızlandı, nefesim kesildi, yolda yürürken ayağım kaydı. (pardon o buranın konusu değildi ama gerçekten oldu, Ankarada kış mevsiminde yerler buzken telefona bakarak yürümek nedir?) Bir tanesini buraya yazmasam olmaz, kendisi bilmese de benim için büyük motivasyon olmuştu. Canım Tuğba, oğlunun özel durumu için benden kitap adı sorduğunda ve sonrasındaki diyaloglarımızda kitapların tatlı oğluna bu kadar iyi geleceğinden benim de haberim yoktu.
Rakamlar Neyi Anlatır?
On yılın içerisine toplamda 750 + 300 = 1000’den fazla yazı sığdırmışım. Blog aktarmaları sırasında kaybettiğim yazılarım için çok üzüldüm. (Taşınma sırasında iyice sarıp sarmaladığın annenin çeyizinden kalma fincan takımının kırılması gibi) Ama üzülmenin pek bir şeyi çözmediğini görüp yoluma devam ettim, soğuk su içmeyi atlamadım elbette. Hazırladığım listeler için çok uğraştım. Henüz tamamlayamadıklarımla gün içerisinde göz göze gelmemeye çalışıyorum.
Bence bloğu başka bir noktaya taşıyan asıl şey, podcast yayınları oldu. Lokum’un Sesi ismini de çok sevdim. Yaklaşık 25 yayın yapmışım, vay be. Çoğunda Elif de vardı ve ben yayın sırasında o kadar çok güldüm ki, yayına dönmem zor oldu.
2013 yılından beri de aktif olarak kullandığım bir instagram hesabım var. 2500’den fazla paylaşım yapmışım ve bu kadar geçen zamanda 10bin takipçim olmamış ama ona da ramak kalmış. Bloğuma link verebilmek için içimde çocukça bir heyecan var. Bu heyecan da keyif veriyor.
Twitter kullanmaya da çalıştım ama başaramadım, mecrayı anlamamıştım bile.
İtiraf etmem gerekirse eski telefonların olduğu sessizliği özlüyorum. Kontrolü aslında bizim elimizdeymiş gibi görünen ama kendimizi bir şekilde farklı uygulamaların içerisinde bulduğumuz bu akıllı dünya beni bunaltıyor. Gün içerisinde ikişer saatlik internet kapatmaları yapıyorum. Bazen de telefonu üst katta bırakıp alt kata iniyorum. Üşengeç biri olduğum için biri arayana kadar telefon yukarıda kalmaya devam ediyor. İrade ve kontrol konusunda size de yol gösterici olabilir: üşengeç ol!
On yıldır değişmeyen şeylerden biri de yazarken müzik dinliyor olmam. En çok dinlediğim şarkı Buena Vista’dan Chan Chan. Dışarıda bir yerde duyarsam bile yazı yazasım geliyor, öyle bir şartlanmışlık hali. (Konserlerine gitme planı yaptığım sırada çoktan ölmüş olduklarını duymam gerçeğini de yazmadan geçmeyeyim.) Buika‘nın şarkıları eşliğinde de çok yazdım ve iki kez konserine gittim, muhteşemlerdi.
Neden Yazıyorum?
Bu soruyu kendime de çok sordum. Cevabı hep, yazmayı seviyorum oldu. Peki neden blog yazıyor ve yazdıklarımı aslında hiç tanımadığım insanlarla paylaşıyorum? Bunun cevabını gerçekten bilmiyorum. Umarım sebep iyidir 🙂 (Tangül, belki senin bir fikrin vardır.)
13 yıldır tam zamanlı bir işim var ve 7 yıldır da annelik maceramı çeşitli uykusuzluklarla yaşıyorum. Çocuk kitapları ve yazmak hayatıma denge katıyor, nefes almamı sağlıyor ve bana güç veriyor. En temelde bu var. İleride yazdıklarımı çocuklarım okuyacak olursa ne kadar eğlenirler onu da düşünüyorum bazen.
Son Olarak
Sevgili okur, yolumuz seninle ne kadar zaman önce ve hangi sebeple kesişti bilmiyorum. Gerçekten faydalandığın veya keyif aldığın bir yazım olduysa benimle de paylaşır mısın? Aslında belki genel olarak yazılarımla ilgili bir geri dönüş de yapmak isteyebilirsin? Yazmaya üşenirsen de inan bozulmam, seni çok iyi anlıyorum.
İyi ki varsın diyeceğim çok kişi var, onların başında da LOKUM geliyor.
Dilerim bir gün gerçek bir kütüphanenin içerisinde minderde oturup kahve içerek sohbet etme imkanımız da olur.
Sevgiler,
Esra
8 Yorum
Seni çoooook seviyorum ? yazıların, sesin, önerilerin, içtenliğin, anneliğin, yoldaşlığın, desteğin her şeyinle iyi ki varsın ??✨
Canım Şirin’im sen de iyi ki varsın, hep yanımdasın çok teşekkür ederim…
Yazılarını sıkılmadan, hatta bazen gülerek okuduğum nadir kişilerdensin Sevgili Lokum 🙂 Ayrıca biliyorum ki, merak ettiğim veya bir kitap hakkında yazmadan önce mutlaka göz atmam gereken bir yer varsa o da bu sitedir 🙂 Elif’in kitap yorumlarıysa es geçemeyeceğim kadar gerçek ve kikirdemeli :)) Son olarak bir insanın iyi yürekliliği yazdıklarından okunur mu? Hiç şüphesiz, evet! Sevgiler?
Elif, yorumuna çok mutlu oldum, çok teşekkür ederim. Okunduğunu görmek bilmek de iyi hissettirdi 🙂
Eh biliyorsun sen bizim kitap blogumuzun çocuk kitapları yazarıydın, iyi ki kesişmiş yolumuz, iyi ki tanışmışız, pandemi bitse ben Fethiye’ye, sen Ankara’ya gelsen, yine görüşsek, buluşsak, bir de Yasemenimiz vardı bizim kayıplara karıştı özlüyoruz. Pandemi canımıza okudu, biter elbet diyelim ve kucak dolusu sevgi yollayalım Ankara’dan Fethiye’ye…
Aaaa evet, Colas Gutman’ın Çocuk kitabıyla başlamıştı o macera 🙂 Senin son yazını okudum şimdi ve pek çok açıdan eskinin daha anlamlı ve güzel olduğunu düşünüyorum ben de.
Yasemen sesimizi duyuyor ama ses vermiyor gibi geliyor bazen 🙂
Ben de iyi ki tanıdım seni, kattıkların için çok teşekkür ederim.
“Yazmaya üşenirsen de inan bozulmam, seni çok iyi anlıyorum.”
Anladığın için tesekkürler.
Hep yaz ve bolca oku Esracım.
Canım Burcu, İyi ki varsın…