1984 / George Orwell

Üniversitedeyken Örgüt Sosyolojisi dersinde Cesur Yeni Dünya kitabını okumuştuk. Distopyalar öncesinde ilgimi çeker miydi hatırlamıyorum ama sonrasında özellikle distopya okumak için arayışa girmiştim. Fakat neden bilmiyorum, George Orwell‘in 1984 isimli kült romanını okumak için aradan seneler geçecek ve ben uykuya bir türlü dalamayan çocuklarımın başında gecenin bir yarısı bu kitabı bitirecektim. Büyü bozulmasın diye hakkında yazılan yazıları okumaktan kaçınmıştım. Sadece, okuyanların bir süre kendine gelemediğini ve daha kolay okunur hikayelere kendilerini bıraktıklarını duymuştum. Bu anlamda karanlık ve biraz irkiltici tarzda filmlere de yine üniversiteden alışkın olduğum için sanırım beklediğim darbeyi yemedim ama farklı bir şey hissettim: Tiksinme.

Kahramanımız Winston Smith ile çıktığımız bu yolculukta beni en çok etkileyen şey,  bireysel- düşünsel özgürlük kavramını sorgulatması oldu.

Özgürlük Tam Olarak Neydi?

İlk 100 sayfada hikayenin geçtiği yer, Okyanusya (bugünkü bilinen adıyla İngiltere) ‘nın tam olarak nasıl bir yer olduğu, nasıl bir düzen içerisinde yönetildiği ve tüm yasaklamalara rağmen Winston’un günlük tutmaya başlamasının ardından şu cümleye takılmıştım.

“Özgürlük, iki kere iki dört eder diyebilmektir. Buna izin verilirse, arkası gelir.”  

Bu cümleden sonra duraksadım ve kitaba minik bir mola verdim. Özgürlük tam olarak neydi? İstediğini yapabilmek/ yapamamak, istediğini düşünmek/düşünmemek, istediğine inanmak/inanmamak… İki kere iki dört diyemedikten sonra açık havada içilen bir kahve yeterince özgür sayılabilir miydi?

“Buna izin verilirse, arkası gelir.” ifadesi de ayrıca etkileyici. Kapıyı buradan açabilirsek, kapının devamında bizi bekleyen bir yol ve umut da olacak. Kilit noktanın bu kısım olduğunu bilmeden üzerinde epey düşündükten sonra hikayenin de iki artı iki dört mü olur yoksa bazen beş de olabilir mi vurgusuyla yeniden düşüncelere dalarak uyudum. Sabah da hızlı bir şekilde evden çıktım ve bisikletimin sepetinde şu yazıyı gördüm. Elif, dün akşam bahçede oynarken yazmış sanırım. Notu görünce ayrıca şaşırdım ve bunun bir tesadüf olamayacağını düşündüm.

Çiftdüşün

Kitapta beni etkileyen diğer bir konu da, geçmişin değiştirilebilir oluşuydu. Bir kişi bir anda hiç yaşamamış konumda olabilir; yaşanan bir olay hafızalardan silinebilir. Bunun için medyanın gücünü kullanmanın dışında hafızayı da etkileyebilmeleri, çiftdüşün tekniği ve diğer detaylar hatta sanırım en çok da detaylar beni sarstı. Onlara bakınca yazarın bu kitabı 1948de yazmış olmasını, Türkçe’de 1984’te basılmış olmasını ve benim bu kitabı 2020 yılında okuduğumu irkilerek fark ettim. Bütünü oluşturan şey benim için de parçalardan meydana geliyor ve bu noktada Winston’ın defterine not ettiği “nasılını anlıyorum nedenini anlayamıyorum” ifadesine takıldım.

Tele-ekranlar bugünkü televizyonun ve özellikle sosyal medyanın karşılığı olabilir mi? İnsanı nasıl pasif hale getirdiğini ve her an her yerde izlenebilir olmamızı düşünecek olursak, sorunun cevabı “Neden olmasın?” Evinde üç televizyonu olduğu için övünen ve takip ettiği dizileri programları gururla sayan pasif kullanıcılara karşılık biraz daha bilinçli bir kullanımda ne izleyeceğini kendisi seçen olmak sanırım azınlık olmak anlamına geliyor.

“Akıllılık çoğunluğa bakılarak ölçülmez.”

George Orwell’in 1984 kitabı için söylenebilecek bu kitap hakkında yazılabilecek çok şey var. Beni umutsuzluğa sürüklemedi. Tam tersi şekilde bilinçlilik halime katkıda bulundu. Bu açıdan, oldukça akıcı bir dili olan bu eseri büyüdüklerinde çocuklarımın da okumasını isterim.

“Savaş Barıştır
Özgürlük Köleliktir
Cahillik Güçtür.” diyor Okyanusya’nın söylemi.

İki artı iki dört mü?
Hatta bir artı üç dört eder mi?
Yoksa önemli olan sadece düşündüğün, inandığın şeyi yazabilmek veya onu dile getirebilmek mi?

Bu hikaye bana Otomatik Portakal ve Fahrenheit 451 kitaplarını da çağrıştırdı. Ve sıraya, Orwell’in etkilendiği söylenen Yevgeniy Zamyatin’in BİZ kitabını da aldım. Kitabın çevirmeni Celal Üster’in kitabın sonundaki “karabasan” yorumunda yer alan ve epeydir okumak istediğim Kafka’nın Dava isimli kitabını okumak için de heyecanlıyım. “Distopya okumak” ile ilgili maddenin bu seneki okuma listesine ait olduğunu sanıyordum, meğerse geçen seneymiş, o da iyi 🙂

*Yetişkin edebiyata dahil olan kitapları Gece Treni bölümüne aktarıyorum, buradan bu kategorideki tüm kitaplara ulaşabilirsiniz.
**Yazarın diğer kitapları için de buraya bakmak isteyebilirsiniz.

lokumcocuk

0 Yorum

Yorum gözükmüyor

Şu anda yorum yok, bu yazı için ilk yorumu sen yapabilirsin!

Yorum yapabilirsin

<