Belirsizlik ve Değişim Günlükleri-7
Başladığımız yer olan birinci günlük yazımda -nisan ayında- dolunay ve kaza ile başlayan süreçten, çocukların yüksek ateşle geçen hastalıklarından ve ülkemize de gelen virüs sebebiyle kapımızı çalan belirsizlikten bahsetmiştim. Zaten bu günlüğün en önemli sebebi buydu, Pema Chödron’a saygıyla “belirsizlik ve değişimle birlikte güzel bir hayat” diyebilmek veya ona yakın bir yerlerde durabilmekti.
Hangi Normal?
Bir önceki belirsizlik günlüğü sırasında “yeni normal”lere de bir şekilde alışmışken yeniden farklı bir sürece girdik. Biraz da beklenilen bir şeydi sanırım ama yine de etkiliyor insanı. Şimdi tekrardan evlere kapanma süreci başladı. Keşke yaz sezonunu da daha tedbirli geçirseydik diyenlerdenim. İki uçta yaşıyoruz gibi hissetmeye başladım. Her şey ya tam açık ya tam kapalı.
Bizim açımızdan süreç, oldukça yoğun geçen bir yazın içerisinde olabildiği kadardı 🙂 Ailelerimizin yanına gitmedik, sevdiklerimizle görüşmedik (kırılanlar oldu ama üzgünüm) ve hayatımızı minimum insan temaslı piknikli doğalı hafta sonlarına adadık. Dışarıda yemek yemedik, kahvemizi de hep termosumuzda taşıdık. Geriye dönüp bakınca “iyi ki” dediğim bir süreçti. Çoğunlukla Katrancı ve Günlüklüdeydik ama son zamanlarda -tatilciler gidip sahil boşalınca- Büyük Samanlı Koyu’na gider olmuştuk. Aralarında en sevdiğim Günlüklü. Sincaplarla diyalogumuzu buraya sıkıştırmayayım şimdilik, pek tatlılar.
Geçen hafta itibariyle Fethiye’ye de kış geldi ve biz yorganlara sarılmaya başladık. Yazlık yerdeki evlerin klima ile ısınamama kaderini geçen kış yaşamıştık bu kış buna biraz daha hazırlıklıyız. Ankara’da evin içinde şortla gezdiğimiz kış aylarını aramıyoruz diyebilirim. (İnsan her şeye alışıyor, denilen kısım…) Tabii bu, üşümediğimiz anlamına gelmesin. Yaz kış elleri ayakları buz gibi olan benim için polar üstü polar ceket giymek yeni normalim oldu.
Neler Yapıyorum?
Son günlerde pek fazla bisiklete binemedim. Bunda havaların etkisi kadar önceliğimi başka şeylere kaydırmak durumunda kalmak, iş-çocuklar ekseninde gidip gelmemin de etkisi var. Bisiklete binmeyi özlesem de durumdan şikayetçi değilim. “Her tercih bir vazgeçiştir.” lafını hatırlatıyor bana.
Bu ara epey kitap okudum. Aralarında sanırım en çok “Bugünlerde Herkesin Adı Affedersin” kitabını sevdim. Açık söylemek gerekirse, herkese hitap eden bir tarzı yok kitabın. Tam bir durum hikayesi. Tatlı bir kızın kısa bir zaman dilimine tanık oluyoruz. Beni etkiliyor bu hikayeler. Yakalandığım yerlere bakıyorum sonra, burada beni ne etkilemiş diye. Bazen altından bir yara çıkıyor bazen de bir hatıra. Onun dışında okuduklarımda epeyce tereddüt var. Aklıma şimdi nereden geldi bilmiyorum ama Ekşilina, Farklı, Kurt Geri Dönmüş gibi (son kitapla şaşırttım ama değil mi 🙂 kitaplar okumayı özledim.
Bloga yazılacak kitaplar üst üste sıralanmış biraz da kızgınca bana bakıyorlar sanırım. Şu an öncelikle “Mavi Sandalye” girişi yapacağım ama ah hep bu anılar önüme engel koyuyor. Shaun Tan‘dan bahsetme cesareti de göstereceğim galiba. Okula Geç Kalma hikayesini sonunda buldum, çok mesudum. Epeydir aradığım kitabı bulduğumda acaba o da beni -yani onu sabırla bekleyen okurunu- merak ediyor mudur gibi düşünceler geçiyor kafamdan. Yok, delirmedim. Yani, henüz değil!
Tam Zamanı Bir Atölye
Böyle yazınca ruh halim lay lay lom gibi mi okunur gerçekten bilmiyorum. Hayatımın en çok kitap okuduğum dönemlerine bakınca alt metinde farklı sebepler olduğunu gördüm. Son haftalarda da sevdiklerim için endişelenme, hasta olmamaya çalışma, çok yakınlarımızdan kovid haberleri, çocukları korumaya çalışırken denge kurmaya çalışma derken buz dağının altının epey kabarık olduğunu gördüm. En çok da “biz hasta olursak çocuklara kim bakar, ne olur?” sorusu aklıma geliyor ve onu duymak istemediğim için maviye bakıyorum. Mavi bana hep umut veriyor. Hatta çocuk kitaplarında hüznün rengi gibi işlenmesine anlam veremiyorum.
İnsanlık için küçük ama benim için gerçekten büyük bir adım atarak Sevengül Hoca ile “Editörlüğe Giriş” atölyesine katıldım. Yine iş ve çocuklar sebebiyle her anlamda zorlansam da öyle keyifli geçiyor ve bana bu dönem öyle iyi geliyor ki…
Cumartesi günü dersimiz 3 saatten 5 saate uzadı ve sonunda karnı acıkan çocuklara “Hangi kitabı yemek istiyorsunuz?” diye sormuş buldum kendimi. Sanırım bilinçaltımda kendimi yemektense kitapları yemek gibi bir savunma mekanizması var. Başka türlü açıklayamadım bunu 🙂
Saat sabah 1’i geçti ve yatmadan Krala Mektup da götüreceğime göre uyumam 2’yi geçecek yine. Sabah 6.45’te çalan (6.45 göndermesini seviyorum) alarmım da beni rüyalarımın diplerinden çıkarmaya çalışırken aklıma izlediğim filmlerden sahneler gelecek. O yüzden sabah kahvesi içiyorum. Bağlantıyı kurabilenlerle bir gün kahve içmek isterim. Deniz manzaralı ve termos kahvesi ama. Yok öyle şık bir kahvecide içmek.
Lafı neden uzattım ve dolandım, sonunda yazayım: Çocuklar birkaç gündür -umuyorum ki- soğukalgınlığı sebebiyle hastaydı. Ve bugün itibariyle benim de boğazım kötü, burnum akıyor. Ama kahve kokusu alabiliyorum. Kısacası şu ortamda akıl ve ruh sağlığımı koruyabilmek için Sevengül Hoca ile beraber Krala Mektup götürüyorum.
Siz neler yapıyorsunuz bu dönemde sağlıklı kalabilmek için?
Umarım bu yazıyı okuyan herkes iyidir ve benimle son okuduğu kitabı paylaşmak için heveslidir.
Mutlu, sağlıklı günlere…
4 Yorum
Merhaba,
Ben de bu gece Nerede Bu Ejderha* okuyacağım. Sevgiyle…
Nisa merhaba, yorumunu şimdi fark ettim. Nerede Bu Ejderha kitabını hatırlayamadım, umarım okumuş ve keyif almışsındır 🙂
Ne güzel anlatmışsın :). Ben en son Yaratma Cesareti’ni bitirip Sanatçının Yolu kitabına başladım. İçimdeki sanatçıyı ortaya koymak niyetim :). Senin kitaplarla olan muhteşem diyaloğun, heyecanın, anlatımların o kadar güzel ki bayılıyorum ve sayende oğlum ve ben bir sürü güzel kitapla tanışıyoruz. Adana’dan sevgiler 🙂
Sanatçının Yolu kitabıyla içindeki sanatçıyı keşfeden pek çok insan oldu. Bence sen de daha çok vakit bulabilsen ah neler neler yapacaksın :)) Fethiye’den sevgiler, öperim.