İtirazım Var!

Blogdaki “Konuk Yazar” köşesi için Gökçen’in yazdığı “O kitabı siz seçmediniz!” yazısından sonra -hatta öncesinde de- yazmak istediğim çok şey oldu ancak paylaşma noktasında kararsız kaldım. Şimdi ise son derece kararlıyım. Aklımdakilerin ne kadarını yazabilirim bilemesem de hiç yazamamaktan iyidir.

Çocuk kitapları okuyan bir avuç yetişkin olduğumuzu düşünürken çocuk kitapları okumayan kalmadı haline ne zaman ve nasıl evrildik gerçekten bilmiyorum. Mutlu olduğum kısım en azından “Çocuğunuz kaç yaşında? ya da “Öğretmen misiniz?” sorularının azalmış olması. Ancak itirazım olan bazı noktalar da var. Bunları da içimde tutmak istemiyorum. Madde madde yazsam iyi olacak sanırım:

-Şu an sosyal medya -facebook ve twitter hesabım olmadığından- özellikle de instagramda “bookstagram” ve “okuyan anne” hesapları öyle çoğalmış durumda ki her gün onlarca yeni hesabın açıldığından şüphe etmeye başladım. (Herkes bu kadar okuyor mu?)

-İlginç olan, gözlemlediğim kadarıyla, bu hesapların büyük bir kısmının okuduklarını paylaşmak için hesap açmış olmamaları. (Peki ne için?)

-Yumurta mı tavuktan çıktı yoksa ortada dönen şeyin tam olarak adı ne bilemesem de, yayınevlerinin gönderdiği tanıtım nüshalarını almak için gönderilen HER KİTABI öve öve bitiremeden ve “şiddetli” tavsiyeler eşliğinde anlatan hesapların takipçi sayılarını da arttırmak için kırk takla attıran ve atılan taklalardan sonra öpücük de istenen çekilişler eşliğinde bunu yapmaları. Neticesinde de  “takipçi sayısı kadar” “bilirkişi” rütbesine ulaşmaları ve yayınevlerinin rica minnet kitaplarını paylaşmalarını istemeleri. (Yumurta kim tavuk nerede siz anladınız mı, benim kafam karıştı.)

– Bana geldiğinde önceleri sinirlendiğim şu an gülüp geçtiğim bazı mesajlardan da bahsetmek lazım. Takipçi satın alıp etkileşimden de mahrum kalan bazı hesaplar tamamen duygusal sebeplerle ortak etkinlik yapıyor ve bu etkileşim çığ gibi büyüyormuş. Ben 15 kişiyi takip edersem onlar da kalan 21 kişiyi takip ederse ve herkes el ele tutuşursa aya gidebileceğini düşünen, gerçekten ciddi alamadığım ama okuduğumda da hayret etmeye devam ettiğim bir döngünün içine girebiliyor insanlar. Bu tarz gelen mesajlardan birine “Tüm bunlara vakit ayırmak yerine gerçekten kitap okumaya ve gerçekten okuduğun kitaplar hakkında paylaşım yapmaya ne dersin?” demiştim. (Kimi kandırıyoruz ayrıca, kendimizi kısmı cepte onu anladım, karşı taraf da bu paket programın içinde mi?

-Neyse ki nisan-mayıs aylarındaki “canlı yayın” ekibi de bundan sıkılmış olmalı ki canlı yayın yapan kişiler azaldı. Bir anda “Herkesin söyleyecek ne çok şeyi birikmiş…” şaşkınlığı yaşadığımı hatırlıyorum.

– Peki “Her şeyin atölyesi” olması hakkında ne düşünüyorsunuz? Ben ilk başta şaşırsam da arz-talep meselesi canım sana ne deyip geçmiştim. Pandeminin etkisiyle beraber son bir yılda o kadar çok atölye gözüme çarptı ki, son gördüklerim karşısında gözlerim açık bakakaldım. Örnek vermem gerekirse “Kitap kulübü kurma ve onu yönetme” / “Çocuk kitapları okuma / seslendirme”  / “Güne nasıl başlayalım?” gibi başlıklar gerçekten var ve bunların ücretsiz olduğunu düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz. (Atölyelerin çok olmasının nesi kötü?)

-Atölyelerin sayısının bu kadar çoğalmasının en kötü tarafı nitelikteki düşüş oldu. Ve çoğalmanın neticesinde önemli olan ne bildiğin/anlattığın değil de bunun nasıl pazarladığın oldu. Birkaç tane çocuk kitabı olan kişiler yazarlık atölyesi düzenliyor şu an mesela. Bu arada yazarlık atölyesi için kitabının olması şart mı değil mi kısmına girmiyorum-çünkü bence değil- ancak daha kendi yazamıyorken bu atölyenin adını “Aslında nasıl yazmamalısınız?” diye değiştirse mi acaba, bilemiyorum.

-Atölyelerin bir diğer olumsuz tarafı, çocuklarına karşı “yetersiz” hissiyatındaki ebeveynlerin bu durumunu perçinleyen ve onları avlayan isimlerle durumun sürdürülmesi. Çocuklar sizden “daha iyi/yaratıcı/süper şahane” okuma yapmanızı beklemez. Çocuklar sadece anne ve babası ile birlikte vakit geçirmek ister. Elinde telefonu olmayan bir ebeveyn ile saatlerce oyun oynamak ve kitap okuma saati yapılsın ister. Hani olur da bu yazıya denk gelen ve çocuğuna nasıl kitap okuyacağını bilmeyen ebeveyn varsa bu atölyelerden daha basit bir şey söylemek istiyorum: Sadece okuyun! (Peki ne okuyalım?)

-Kitapçıya veya kütüphaneye gidin. Gidemiyorsanız yayınevlerinin hesaplarını takip edin. Son çıkan kitaplar hakkında fikriniz olsun ve ne tür kitapları okumayı sevdiğinizi anlayabilmek için birbirine pek de benzemeyen konularda kitaplar alın. Çocuğunuzun eline kitabı vermeden okuyun. Çocuğunuzla beraber yine okuyun. Çocuğunuzun sevdiği/sevmediği tarafları konuşmak için yeniden okuyun. Bir başkasının fikirleri sizin için bir ölçüt olmasın. “Şiddetli” tavsiyelerden de uzak durun. Çocuğunuza hangi kitapları ve nasıl okuyacağınızı bir başkasından üstelik de bir de üzerine para vererek öğrenmek geçici bir fayda sağlayabilir. (Fayda derken bile emin değilim ama neyse…)

-Son bir yıl içerisinde iki atölyeye katıldım. Bir tanesi Çocuklarla Felsefe diğeri ise Editörlüğe Giriş atölyesi. Her ikisini de alanında uzman hocalardan almış olmak çok keyifli ve öğreticiydi. Yarım bırakmak zorunda kaldığım atölyeden ise bahsetmek bile istemiyorum. Atölyedeki hocanın bilgisinin yanına etik yönünün de önemli olduğunu eklemek zorunda kalmam yeterli bence.

-Kitapların hediye edilmesine alıştık da kitaplar hediye edilirken yanına yamacına elektirikli ev aleti, cep telefonu, karyola gibi eşyalar görmeye ben şahsen alışamadım. “Bir karar vermek ister misin?” diyesim geliyor bazen. Bunu yapan hesapları takip etmiyorum ancak yine de karşıma çıkıveriyorlar belki de hiç gitmiyor, bitmiyorlar.

-İtirazım olmayan konulardan biri de içerik üretilmesi. Farklı listeler yapılması, yazar-çizerler hakkında yaratıcı paylaşımlar, kitaplara başka bir gözle bakmamızı sağlayan çözümlemeler beni çok mutlu ediyor. “Pozitif vibes only” kısmına burada yaklaşabilirim sanırım. (Yiğidin hakkını teslim edelim ama değil mi?)

-Bitirirken en çok itirazım olan konuyu da yazmak istiyorum. Neden çocuk kitapları okuyoruz? sorusuna herkesin farklı cevabı olabilir. Benim içinse yeri hep özel olan ve kurduğum bağ ile yaşamımı tanımladığım bir yerde duruyor cevabım. Ve çocuk kitaplarının içindeki bu masumiyetin birtakım reklamlar, kötü niyetler tarafından kullanılmasına samimiyetle itirazım var. Mış gibi görünmeyin. O kitabı merak ediyorsanız paranızı biriktirin ve alın. O ay 20 tane kitap okumak zorunda değil kimse.

Kendin gibi ol, samimi davran, kitapları gerçekten sev ve oku; tüm bunlardan sonra canın kitaplar hakkında bir şeyler paylaşmak istiyorsa yaz. Hatta blog yaz, ben de okuyayım, ne güzel olmaz mı?

Yazıyı kime hitaben yazdım benim de itirazlarımın sonunda kafam karıştı. Bu benim acemilik itirazım olsun o halde. Başka itirazlarda buluşmak üzere sevgili okur. Senin de varsa itirazın sen de yaz!

lokumcocuk

2 Yorum

  1. Avatar
    Ayşe küçük Yıldız Mart 12, 2021

    Ahhhh Esra noktamı koyuyuyorum ve susuyorum yazdıklarına …yüreğine sağlık … samimiyetsiz olan her şeye itirazım var diye çığlık atasım geldi şuan … bu iş paylaşım işi amaç güzel olan bir şeyin küçücük yüreklerde tutunup filizlenmesini sağlamak , başka bir şey değil …:(

    Cevapla
  2. Avatar
    Gökçen Mart 12, 2021

    Burada en önemli itirazım takipçi satın alıp kandırıkçılık yapanlara yayınevlerinin prim vermesi. Kişileri eleştirmenin çok önemi yok, herkes kafasına göre takılıyor. Ama kurumların ilkeli olması gerektiğini düşünüyorum. Bir de itirazım kandırıkçı hesapların kandırdığını göremeyen, sorgulamayan okurlara, ebeveynlere. İnternet çöplüğünde seçmeyi bilmezsen bilgiye erişiminin olmasının bir anlamı yok.

    Cevapla

Yorum yapabilirsin

<