
Ay’a Kulak Ver
Beni çeken hala damdan düşer gibi konuya tam da ortasından başlayan Alman Edebiyatı sanırım.
Kitabın hikayesi özetle, İngiltere’nin Bhryer adasında yaşayan Alfie ve babasının balığa çıktıkları bir gün ıssız bir adada buldukları yara bere içindeki kız çocuğu Lucy’nin nereden ve nasıl geldiği üzerine ilerlerken, olay örgüsünün 1915 yılında 1. Dünya Savaşı’nda geçmesi sebebiyle işin içine Lucy’nin dost mu yoksa düşman mı olduğu yönünde devam eden ‘taraf olma’ hali de giriyor.
Çünkü Lucy konuşamıyor hatta uzun bir süre yaşamaya direniyor da diyebiliriz.
Ay’a Kulak Ver
Bu bölümleri Lucy’nin – gerçek adı Mary- ağzından dinlemek beni çok etkiledi. Başından geçenleri yetişkin biri yaşasaydı muhtemelen hayatta kalma gücünü bile bulamazdı ama o en azından Alfie’ler onu bulana kadar olan süreçte elinden geleni fazlasıyla yapmış.
Ve kitabın sonunda bizi bekleyen sürpriz ise beni şaşırtmadı ama gerçekliği konusunda tereddütte bıraktı. “Aa ama ama gerçekten mi?” 🙂
Savaş gibi bir konuyu incitmeden/kırmadan anlatmak mümkün olabilir mi bilmiyorum. Morpugo da böyle bir arayış veya gayret içerisine girmeye çalışmamış. Sadece “taraf” olarak gösterilen ülkeleri olayın öznesi yapmak yerine nesnesi yapmış. Ve yaşanılan şeyin anlamsızlığını “insan olma” hali üzerinden bir noktaya koymuş. Ortada pek de anlaşılacak bir şey yok çünkü ne de olsa! Karakterin kurduğu şu cümle yazarın bakış açısını özetler diyebilir miyiz bilmiyorum: “Ne ekersen onu biçersin, sevgi ekersen sevgi biçersin.”
Savaş haricinde etkilendiğim ve muhtemelen pek de unutamayacağım bir diğer konu da ölüm. “Ama bu çocuk kitabı!” diyenlere şaşırıyorum. Her yaş için uygun bir anlatım dili vardır ve ölüm hayat kadar yaşamımızın içindeyken o yokmuş gibi davranmak ya da duymaktan kaçınmak (benim yaptığım gibi) belki bu kavramın içini nasıl doldurduğumuzla alakalıdır. Detay vermekte kararsız kaldım ama tavuskuşu ile imgelenen o anda farkında olmadan ağladım. Yazarın, bu aslında “bilinen gerçeği” su üstüne çıkarma ihtiyacı üzerine de epey düşündüm. Bence de doğru olan, belirsizlikte bırakmamak ve yazmaktı.
Lucy’nin sonradan defalarca açık bir şekilde çizdiği tavuskuşu tüylerinin kaybettiği kişinin aslında hayatta olduğunu ‘görmeye’ bir ihtiyaç/inatlaşma olarak yorumladım.
Disleksi teşhisleri hangi yıldan itibaren konulmaya başlandı bilmiyorum ama muhtemelen Lucy teşhis konulamamış bir dislektikti. Ya da belirtileri ben bu şekilde gördüm.
Kitabın isminde de geçen “Ay” ile ilgili detay nedir, onu da size bırakıyorum.
Morpurgo’yu bu kitap ile sevdim ve külliyatını okumak hoşuma gidecek.
Ay’a Kulak Ver‘i uçakta fırtınanın içinde ilerlerken bitirdim ve o an yanımda Lucy olmasaydı hiç tanımadığım bir teyzenin elini tutmak zorunda kalacaktım.
Neyse ki Morpurgo tam o anda fısıldadı bana: “Ay’a Kulak Ver” diye 🙂
* Yazı burada biterken müzik başlıyor. Mozart’ı çok severim. Lucy’i hayata bağlayan eser tam da burada: Mozart/ Andante Grazioso
*Lokum Çocuk Kütüphanesi instagram hesabındaki başka pek çok kitap da ilginizi çekebilir.
10 yaş ve üzeri kitaplara buradan ulaşabilirsiniz.
Ay’a Kulak Ver
Özgün Adı: Listen To The Moon
Yazan: Michael Morpurgo
Çeviren: Arif Cem Ünver
Yaş grubu: 10+
Tudem Yayınları, 2016, karton kapak, 295 sayfa
0 Yorum
Yorum gözükmüyor
Şu anda yorum yok, bu yazı için ilk yorumu sen yapabilirsin!