Üç Çocuk, Bir Öğretmen ve Unutulmaz Bir Gün

Öncelikle gözlerinizi kapatıp en sevdiğiniz öğretmeninizi düşünmenizi istiyorum. Bu öğretmen ilkokuldan da olabilir üniversiteden de okuldan da olabilir bir dershane veya kurstan da.
(Mola)
Gözlerinizi açıp buraya tekrar döndüğünüzde yüzünüzde gülümseme yaratan kişinin hikayesini anlatacağım bugün size.
Bu kitapta adı Bayan Bixby ama siz onu zaten tanıyorsunuz. Belki Züleyha belki Eda belki de Hürü olarak 🙂
Herkesin hayatına mutlaka İyiler’den biri girmiştir. İyiler kim mi?
Daha önce farkında olmadığım bir bilgiyi bu kitaptan öğrendim ve paylaşmak için sabırsızlanıyorum. Öğretmenler aslında tam 6 gruba ayrılıyorlarmış: 
1. Zombiler
2. Kaf-Bağ Ekibi
3. Zindan Bekçileri
4. Spielberg
5. Çaylaklar
6. İyiler
Her bir kategori için aklıma gelen öğretmenlerime sevgilerimi gönderirken İyiler’de duraksadım. Onlardan bahsetmezsem bu yazı eksik kalmış olur.
İlkokulda 3 sene öğretmenim olan Hürü Öğretmenim annemin arkadaşı olduğundan bana torpil yapmış mıydı bilmiyorum ama sıcacık biriydi. Resim öğretmenimiz Müge Süel bana bir bulutun sadece benim istediğim renkte olabileceğini gösterdiği için şanslıydım, o günden beri renklere farklı yaklaşırım. Ortaokuldaki Türkçe öğretmenim Gönül Dörtgöz ve rehber öğretmenimiz Durmuş Hoca İyiler’in tam da ortasından gelmişlerdi. Bir öğretmen size sadece harfleri, sayıları öğretiyor; onun haricinde boş gözlerle bakıyorsa ilk 5 kategoriden birindedir. Ama ufkunu açacak cümleler kuruyor üstelik bunu arkadaşça söylüyorsa işte o İyiler’den biri, onu sakin bırakma 🙂 Lisedeyken dershane öğretmenlerim Mustafa ve Erhan Hoca tam olarak İyiler’den miydi bilmiyorum ama her derste mutlaka ders harici bir şey öğrenirdik. Mesela bir portakal ile denizde nasıl poz verilir 🙂 İşte öyle alakasız ama gülümseten ve yıllar sonra bile hatırlanan cinsten. Üniversite yıllarından aklımda kalan iki öğretmen de İyiler’dendi diyemem ama ikisinin de benim bölüm hocalarım olmaması manidar. Bir tanesi Senaryo derslerine giren Ali Hoca, diğeri de Siyasal’dan bize ders vermeye gelen Ayhan Yalçınkaya. Ayhan Hoca’nın zor bir dönemimde bana büyük bir yardımı dokunmuştu ve karlı bir Ankara gününde onunla kampüste karşılaşıp çok teşekkür etmiştim, o ise “İnsanız hala, çok şükür…” diyerek beni oraya mıhlamıştı. İnsanın hayatından çok farklı yapı ve karakterde öğretmen geçiyor. Şüphesiz ilk 5 kategoridekilerden de epey ders çıkartıyorsunuz ama işte sadece İyiler kalbinizde kalıyor ve gözlerinizi kapatıp düşündüğünüzde yüzünüzü gülümsetiyor. Sanırım annem de onlardan biri ki aradan geçen onca yıla rağmen onu arayıp bulan öğrencileri var 🙂
Gelelim Bayan Bixby’e…

Yukarıda anlattığım öğretmenlerden biri gibi düşünün onu, tek farkı hikayenin en başında ona konulan bir tür kanser ve bu sebeple okuldan uzaklaşacak olması. Peki biz onu okulda değilken nasıl tanıyacağız?
Bir hikayeyi farklı gözlerden ve dilden anlatmak öyle kolay bir şey değil ama Topher, Brand ve Steve bir araya gelip bunu o kadar keyifli hale getirmişler ki, bazen başlığa bakmaya gerek kalmadan kimin o an “anlatıcı” olduğunu anlayabiliyorsunuz.
Topher grubun baş aktörü gibi dursa da aslında sadece liderlik özelliği olan bir çocuk, çizim yeteneği var ve tek istediği biraz fark edilmek özellikle de ailesi tarafından.
Steve ise fazla mükemmeliyetçi anne babaya sahip, araştırmayı seven,hafızası kuvvetli biraz da çekingen bir çocuk.
Topher ve Steve anaokulundan beri çok yakın iki arkadaş, sonra aralarına Brand de katılıyor ve dengeler yeniden kuruluyor. Brand muhtemelen özel sebeplerden dolayı hikayede en dikkat çekici isim gibi dursa da onun öyle bir derdi yok.Yazar kartları herkese eşit dağıtmış ve hiçbirini bir diğerinin önüne geçirmeye çalışmamış. Üçü de hayatlarındaki ‘Bayan Bixby’ etkisinden memnunken ani gelişen hastalık haberiyle yıkılıyorlar ve veda etmeye okula gelemeyen öğretmenleri için unutamayacağı bir veda hazırlamaya karar veriyorlar. Hastanede onu ziyaret edecek ve ona “hoşçakalın” demeden ona ‘au revoir’ diyecekler. Basit bir görev gibi dursa da 1 günlük okuldan kaçış gibi riskler de içeren detaylı bir plan gerektiriyor. Bu kitap da işte o 1 günü anlatıyor. Elbette ki her şey yolunda gitmiyor, başlarına hiç beklemedikleri şeyler de geliyor ama öyle unutulmaz bir gün oluyor ki günün sonunda ağlamamak veya duygulanmamak pek mümkün değil.
Bayan Bixby’i de gün içerisinde yaşananlardan, flash-backlerden ve üçlünün anılarından tanıyoruz.

blank

“Hiçbir şey göründüğü kadar kötü değildir.” diye fısıldıyor bize ve bu hüzünlü olabilecek hikayeye tatlı bir cheescake ile eşlik ediyor hem de umursamaz bir tavırla.
Bu hikayeden aklımda en çok İyiler’den bir öğretmeni tanımak ve şu cümle kaldı:
“Seni sürekli başka bir şey yapmaya çalışan bir dünyada kendin olabilmek en büyük başarıdır.”

Sonuçta, İyiler asla unutulmaz. Değil mi?

***

Bu kitabın benim açımdan talihsiz yanı kitaba tam taşınma günümüzde başlamış ve yerleşirken okumaya devam etmiş olmam oldu. Bazı detaylarda sıkılmamın sebebi sanırım evdeki curcunaydı. Kitabın adının “Bayan Bixby’nin Son Günü” olarak çevrilmediği çok iyi olmuş, “Üç Çocuk, Bir Öğretmen ve Unutulmaz Bir Gün” bence Bayan Bixby ruhuna daha çok gidiyor 🙂

* Yazarın web adresine buradan bakıp çikolatayı ne kadar çok sevdiğini öğrenebilirsiniz, kitabın tanıtım videosunu da şuradanizleyebilirsiniz.


Üç Çocuk, Bir Öğretmen ve Unutulmaz Bir Gün
Özgün Adı: Ms. Bixby’s Last Day
Yazar: John David Anderson
Çeviren: Damla Kellecioğlu
Yaş Grubu: 10+
Tudem Yayınları, 2017, 304 sayfa, karton kapak

lokumcocuk

0 Yorum

Yorum gözükmüyor

Şu anda yorum yok, bu yazı için ilk yorumu sen yapabilirsin!

Yorum yapabilirsin

<