Bozulan Fenerin Biraz Hüzünlü Hikâyesi Ya Da Aşk Tutması

Olcay Mağden Ünal’ın yazdığı Ceylan Aran’ın resimlediği ve Çınar Yayınları tarafından yayımlanan Bozulan Fenerin Biraz Hüzünlü Hikâyesi ya da Aşk Tutması, uzun isminin hakkını veren, oyun arkadaşlarına selam gönderirken çocukluğun hem ciddiyetini hem samimiyetini aynı dilde buluşturan kahverengi gözlerle dolu bir kitap. Dünya üzerinde kaç milyar kişide olduğu önemli değil bu kahverengi gözlerin. Hikâyedeki “dayım” için bir çift kahverengi göz var sadece, o da Amerika’daki Anna’da!

Küçükken bir dayım olmasını çok isterdim. Evdeki kadın nüfusunun fazlalığını dengeleyecek ve “Dur, yapma” demeden benimle sınırsız oynayacak bir oyun arkadaşı, sanki sadece bir dayı kimliği ile girebilirdi hayatıma. Dayılarımın daha bebekken öldüğünü duyduğumda da çok üzülmüş, bu sefer “Küçük bir erkek kardeş istiyorum ben!” diye annemi darlamaya başlamıştım.

Ablam çoktan odasına kapanmalara başlamış, bangır bangır dinlediği müziklerle ve arada bir gösterdiği edalı yüzüyle dünyamızdan kopmuştu. Çözümü, dedemle asma yapraklarının, çiçeklerin, tavukların, civcivlerin arasında top peşinde koşturmakta bulmuştum.

Bozulan Fenerin Biraz Hüzünlü Hikâyesi Ya Da Aşk Tutması

Tam da bu yüzden, hikâyede hiç gitmediği yerleri, denizleri, azılı dalgaları, yıldızsız geceleri ve kimsenin adını bile duymadığı tuhaf hayvanları anlatan dayının -dayımın-, kıvırcık yeğenine verdiği fenerin neden bozulduğunu çok merak ettim. Hem, yıllar sonra bir dayı bulmuşken bırakmak olmazdı. Aklıma takıldı bu arada, sevgili dayı, bu yıldızsız gecelerde azılı dalgaların arasında sen feneri nereden buldun acaba?

Ben: Sahi, bu feneri nereden buldun dayı?
Dayı : Bir kangurunun kesesinde!
Ben: Sana inanmıyorum.
Dayı: Ben de senin benim yeğenim olduğuna inanmıyorum ama konumuz bu değil.

Ben: Konumuz ne peki? İyice merak ettim.
Dayı: Fırtına yükselmeden atla gemiye hep beraber gidelim koca dişli deniz kalamarına. Oradan geçelim kırmızı dudaklı yarasa balığının yanına!
Ben: Lafı dolandırma, ‘yeni başlayanlar için dayılık el kitabı’nda yazanları hatırlatırım sana.
Ne olursa olsun anlat gerçeği yeğenine,
Yoksa inanmaz sana bir dahaki sefere!

Dayım -benim dayım olmaması artık hiç önemli değil- söylediklerimden pek etkilenmişe benziyordu. Yeğenine söyleyecekleri için biraz cesarete ihtiyacı vardı, bunu görebiliyordum. Kaptan şapkasını koydu önüne ve daldı uzaklara bir süre. Karşısında parmağını kıvırcık saçlarına dolamış, hazine sandıklarını ve çil çil altınları, daha çok da oynayacakları yeni oyunları düşünen sevimli bir çocuk varken bunu yapmak kolay değildi, anlayabiliyordum.

Gerçek bir dayım yoktu belki ama uzun yıllar denizcilik sektöründe çalıştığım için pek çok kaptan arkadaşım oldu. Baba kaptanların işi zordu fakat hiçbiri anne kaptanlar kadar gözü yaşlı değildi. Teyze ve hala kaptanlar yanlarında bolca fotoğraf albümü taşıyordu. Amca ve dayı kaptanlar gittikleri yerlerden yeğenleri için mutlaka değişik oyun(cak)lar getiriyordu. Dede kaptanlar çok tonton olurdu ama konumuz bu değil elbette!

Ben de birkaç kez uzak sefere niyetlenmiş ancak deniz tutmasına yakalanmış, yarı yoldan geri dönmüştüm. Tamam itiraf ediyorum, yaşadığım şey deniz tutması değil aşk tutmasıydı. İkisi birbirine öyle çok benziyordu ki, midem de bu duruma şaşırmıştı.

Midem: Karar ver, kelebekler mi uçuyor yoksa acil iniş yapacak bir yer mi bulayım?
Ben: Sanırım ikisi de!
Dayı: İşte şimdi yandık desene. Bendeki sadece aşk tutması çünkü!
Ben ve Kıvırcık Yeğen(Aynı anda): Neeeeee!

Bu arada hikâyenin küçük kahramanının sabrı taşmış olacak ki, sesleniyor bana:

Kıvırcık Yeğen:O senin dayın değil bir kere!
Ben: Olsa fena olmazdı. Top oynardık.
Kıvırcık Yeğen: İstersen beraber oynarız, geç karşıma annemler eve gelmeden. Şut atalım her yere bir şeyler kırılacak mı diye düşünmeden.

Ben: Harika olur ama ya kırılırsa annenin sevdiği saat?
Kıvırcık Yeğen: Ona daha vakit var, merak etme sen.

Yıllar sonra, tam kendime oyun arkadaşı bir dayı buldum derken onu bir çift kahverengi göze kaptırdım kaptırmasına da aklım kırmızı dudaklı yarasa balığında kaldı. Kullandığı özel ruj, sadece Galapagos Adaları’nda satılıyorsa, bunu hemen iletmeliyim diğer kaptan arkadaşlarıma. Bozulan fenerin biraz hüzünlü hikâyesinden çıktım nasılsa…

*Bu yazı İyi Kitap dergisinin Şubat 2022 sayısında yayımlanmıştır.

İçinde DENİZ geçen diğer kitaplar da ilginizi çekebilir.

lokumcocuk

0 Yorum

Yorum gözükmüyor

Şu anda yorum yok, bu yazı için ilk yorumu sen yapabilirsin!

Yorum yapabilirsin

<